KESK Adıyaman Şubeler Platformu, adına Eğitim-Sen Adıyaman Şube Başkanı Mehmet Dağdeviren, yazılı açıklamada, ekonomik krizin ücretli kesimleri, dar gelirlilerin adeta cendereye aldığı bir süreçten geçildiğini kaydetti.

-"EKONOMİ ÜST ÜSTE 3 ÇEYREK DÖNEMDİR KÜÇÜLMEKTEDİR"

Dağdeviren, yaşam ve çalışma koşullarının her geçen gün daha da zorlaştığı bu yakıcı süreçte başta emekçi sınıflar ve dar gelirliler olmak üzere 81 milyonun geleceğini yakından ilgilendiren bütçe yasa teklifinin TBMM’deki görüşmelerinin sürdüğünü vurgulayarak şöyle devam etti:

"TBMM’de görüşülmekte olan bütçeye ilişkin değerlendirmelerimizi, taleplerimizi, mücadele programımız paylaşmadan önce emekçilerin, halkın içinde bulunduğu tabloya temel hatları ile özetlemekte fayda vardır. Veriler büyüme masallarının sona erdiğini göstermektedir.  

Ekonomi üst üste üç çeyrek dönemdir küçülmektedir. Buna göre 2018 yılının dördüncü çeyreğinde yüzde 2,8 azalan gayrisafi yurt içi hasıla 2019 yılının ilk çeyreğinde yüzde 2,4, ikinci çeyreğinde yüzde 1,5 azalmıştırResmi işsizlik yüzde 14,2 ile son 15 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Devletin resmi rakamları mevsimsel etiklerle artması beklenilen bir dönem olmasına rağmen Ağustos ayında da istihdamın azaldığını, işsiz sayısının 4 milyon 650 bine ulaştığını göstermektedir. Her 100 gençten 28’i, her 100 genç kadından 43’ü işsizdir." 

-"GERÇEK ENFLASYON ARASINDAKİ UÇURUM BÜYÜMEKTEDİR"

Dağdeviren, "Sadece işsizlik değil, hayat pahalılığı da artmaya devam etmektedir. TÜİK’e göre Ekim ayı itibari ile tek haneye inen enflasyon emekçilerin, halkın hanesine uğramamıştır. Yıllık resmi enflasyon baz etkisinin yanı sıra arkası gelmeyen Ali Cengiz oyunları ile yüzde 8,55 ile tek haneye inmiş gözükse de on iki aylık ortalamalara göre resmi enflasyon yüzde 16,81 ile yıllık enflasyonun yaklaşık iki katına ulaşmıştır. 

Yine TÜİK verilerine göre on iki aylık ortalama gıda enflasyonu yüzde 22,5, ev eşyası enflasyonu yüzde 22,77, çeşitli mal ve hizmetlerde yaşanan enflasyon ise yüzde 24,55’tir. İğneden ipliğe zam yağmurunun hız kesmeden sürdüğü koşullarda TÜİK resmi enflasyonu ile bizim yaşadığımız gerçek enflasyon arasındaki uçurum büyümektedir. Özelikle elektrik ve doğalgaz fiyatlarına yapılan fahiş zamlar kış aylarına girdiğimiz bugünlerde kabusumuz olmaktadır.

Artmaya devam eden hayat pahalılığı sonucunda halk tüketimini alabildiğine kısmıştır.  Hane halklarının toplam nihai tüketim harcamaları da tıpkı büyüme oranları gibi son üççeyrek dönemdir düşmeye devam etmektedir. Diğer taraftan resmi veriler gelir dağılımında yaşanan adaletsizliğin de artmaya devam ettiğini ortaya koymaktadır."şeklinde ifade etti.

-"TÜRKİYE, AVRUPA'DA MADDİ YOKSULLUK ORANI EN YÜKSEK ÜLKE"

TÜİK araştırmasının yüzde 26,5 oranı ile Türkiye’nin Avrupa’da ciddi maddi yoksunluk oranın en yüksek olduğu ülkesi olduğunu gösterdiğinin altını çizen Dağdeviren, şöyle devam etti: 

"Yani Türkiye’de her bin kişiden 265’i; çamaşır makinesi-renkli televizyon- telefon-otomobil-beklenmedik harcamalar-evden uzakta bir haftalık tatil -kira, konut kredisi, borç ödemeleri- evin ısınma ihtiyacı- iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemekten oluşan dokuz maddeden en az dördünü ekonomik olarak karşılayamamaktadır.Emeği ile geçim mücadelesi veren tüm kesimler gibi kamu emekçileri olarak bizlerin de sorunları artmaktadır.Toplu sözleşmelerle sefalet oranında artırılan maaşlarımız yaşanan hayat pahalılığı karşısında erimeye devam etmektedir.  Ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan çeyrek altın sayısı 15 yılda 13,35 adet azalmıştır. Çeyrek altın almak hayal olmuştur. Yine ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan gram altın sayısı 15 yılda 22 adet azalmıştır.

Bilindiği üzere son birkaç aydır hazineyi zarar uğratma pahasına kamu banakları üzerinden yapılan alımlarla döviz kuru artışı sınırlanmıştır. Buna rağmen ortalama kamu emekçisi maaşı son 12 yılda 322 dolar erimiştir. Yani ortalama maaşımız dolar karşısında yüzde 30 değer kaybetmiştir. 

Maaşlarımıza yapılan sefalet oranlı artışlar yıllardır sürdürülen adaletsizlik sonucunda cebimize girmeden gelir vergisi olarak geri alınmaktadır.  Adaletsiz gelir vergisi dilimleri sonucunda yılın yarısından itibaren ikinci vergi dilimine girdiğimiz için yılın son aylarında aldığımız maaş yılın başında aldığımız maaşın altına inmektedir. İşte bütçenin TBMM’de görüşüldüğü bir süreçte emekçilerin, halkın içinde bulunduğu tablo…

Elbette ki bu tabloya daha fazla veri daha fazla rakam eklemek mümkündür. Öte yandan artan işsizliğin, yoksulluğun insanlarımızı intihara sürüklediği, kapılarında "Dikkat siyanür var, polisi arayın, içeri girmeyin" yazan, yoksulluğun sindiği evlerden cansız bedenlerin çıkarıldığı 2019’un Türkiye’si milyonların yaşadığı çaresizlik rakama, veriye ihtiyaç bırakamamaktadır."

-"EMEKÇİLERİN HAKKI BİR KEZ DAHA YOK SAYILMAKTADIR"

İktidarın suni gündem yaratma çabaları ve çizilen pembe tablolar emekçi sınıfların, yoksullaştırılan halkın yaşadığı gerçeği perdelemeye yetmediğine işaret eden Dağdeviren, "Milyonlarca işsiz iş, yoksulluğa sürüklenen emekçiler sınıflar insanca yaşamaya yetecek bir ücret, adil bir gelir dağılımı,  başta maaşlarından-ücretlerinden kesilen gelir vergisi olmak üzere omuzlarına bindirilen vergi yükünün azaltılarak vergide adaletin sağlanmasını, ülkenin kaynaklarının yüzde 1'lik mutlu azınlık için değil, yüzde 99'un genel yararı için kullanılmasını beklemektedir.

Ancak emekçilerin, halkın bu taleplerine cevap vermesi gereken bütçe yıllardır olduğu gibi yine kapalı kapılar ardında görüşülmektedir. 25 gündür TBMM Plan ve Bütçe komisyonunda yapılan görüşmelere emek örgütlerinin, meslek örgütlerinin,  demokratik kitle örgütlerinin katılımı engellenmiştir. Maaşlarımızdan kaynakta kesilen gelir vergisinden tüketimde ödediğimiz KDV ve ÖTV’ye kadar her adımda bizden alınan vergilerin nereye, kime harcanacağına ilişkin bize hiçbir söz hakkı tanınmaktadır. Kısacası halkın, emekçilerin bütçe hakkı bir kez daha yok sayılmaktadır.

Bütçeler kaynakların kimlerden toplandığını ve söz konusu kaynakların kimlerin ihtiyaçları için kullanıldığını gösteren belgelerdir. Dolayısıyla bir ülkede mevcut sitemin, iktidarın kimden hangi sosyal sınıf ve tabakadan yana olduğunu anlamanın en kolay yolu bütçesine bakmaktır. Ne yazık ki Türkiye'de yıllardır bütçeler ülke kaynaklarının, emekçilerden, halktan alınan vergilerin sermayeye-patronlara, yandaşlara aktarılmasının bir aracı haline dönüşmüştür.Bu yıl da ekonomik krizin,  tutturulamayan hedeflerin faturasının başta emekçi sınıflar olmak üzere dar gelirlilerin üzerine yıkıldığı bir bütçe ile karşı karşıyayız.. 

Bir ülkede vergide adaletin sağlanması için öncelikle çok kazanandan çok,  az kazanandan az vergi alınmalıdır. Ayrıca vergilerin toplamı içinde gelir-kazanç ve mülkiyet üzerinden alınan vergilerin yani dolaysız vergilerin tüketim-harcama üzerinden alınan vergilerden yani dolaylı vergilerden fazla olmasını sağlayan düzenlemeler yapılmalıdır."şeklinde ifade etti. 

Dağdeviren, yıllardır Türkiye'de tam tersi bir durum olduğunu adaletsizliğin daha baştan vergi kanunları ile yaratıldığını vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Söz konusu kanunlarda yer alan 'ayrıcalıklar veya istisna ve muafiyetler'  sonucunda devlet her yıl on milyarlarca vergi gelirinden vazgeçmektedir. Buna da 'vergi harcaması' denilmektedir. Bütçe yasa teklifine göre devletin 2020 yılında 195,6 Milyar,  2021’de 222,7 Milyar, 2022'de ise 251,4 Milyar TL vergi gelirinden vazgeçmesi hedeflenmektedir. 

Alınmaktan vazgeçilen bu vergilerin büyük bir çoğunluğu sermaye kesimlerinin ödediği vergilerdir. Dolayısıyla çok kazananlardan, holdinglerden, şirketlerden, patronlardan vergi al(a)mayanlar tüm yükü kamu emekçilerine,  işçilere yıkmaktadır. Özelleştirmelerin,  eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamu hizmetlerinin piyasaya açılması sonucunda ödediğimiz vergiler de artık bize yol, su, elektrik olarak dönmemektedir." 

-2020 YILI BÜTÇESİ GİDERLERİNE GÖRE

Dağdeviren, "Bizler mevcut gelir dağılımı adaletsizliğini daha da derinleştiren, yıllardır omuzlarımıza yıkılan vergi yükünü daha fazla artıran, bizim cebimizden alıp işverenlere-patronlara, yandaş müteahhitlere teşvik, prim desteği , ‘hazine garantisi’, faiz olarak aktarmayı,  savunma ve güvenlik adı ile savaş harcamalarını artırmayı temel alan bu bütçeyi kabul etmiyoruz. Krizin faturasını bize yıkan değil, emekten halktan yana bütçe, demokratik bir ülke istiyoruz."

-BÜTÇE HAKKIMIZ ÖNÜNDEKİ ENGELLERİN KALDIRILMASI İÇİN

Kamu kaynaklarının kimlerden toplanacağına ve hangi alanlara yönlendirileceğine halkın, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin katılımı ile karar verilmesini, bütçe süreçlerinin açık, şeffaf ve katılımcılığa açık hale getirilmesini, toplumsal cinsiyet eşitliğinin temel alınmasını istiyoruz.

-VERGİDE ADALETİN SAĞLANMASI VE EMEKÇİLER ÜZERİNDEKİ VERGİ YÜKÜNÜN AZALTILMASI İÇİN

Kar, faiz ve servet gelirlerine tanınan ayrıcalıkların kaldırılmasını, asgari ücretin vergi dışı bırakılmasını, temel tüketim maddelerinden alınan KDV’nin sıfırlanmasını, birinci vergi diliminin yüzde 15'ten, yüzde 10’a düşürülerek, yoksulluk sınırına kadar olan maaşların-ücretlerin birinci vergi diliminde sabitlenmesini, emekçilerin sağlık, eğitim, gıda, barınma, giyim, elektrik, ısınma giderleri için ödediği vergilerin gelir vergisi matrahından mahsup edilmesini istiyoruz.

-TOPLANAN VERGİLERİN HALKA VE EMEKÇİLERE DÖNMESİ İÇİN

Özelleştirme soygununa ve kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına son verilmesini, herkese ücretsiz, nitelikli, ulaşılabilir, anadilinde bir kamu hizmeti sağlanmasına öncelik verilmesini savunmanın ve güvenliğin yolunun daha fazla silahlanmaktan değil, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işletilmesinden, adaletin tesis edilmesinden geçtiği gerçeğinden hareketle kaynaklarımızın barış ve demokrasi için kullanılmasını istiyoruz.

Konfederasyonumuz sıraladığımız bu talepler için; bütçe hakları ellerinden alınan, krizin faturası üzerlerine yıkılmak istenen, anti demokratik uygulamalardan nasibini alan emek ve demokrasi güçleriyle birlikte önümüzdeki bir aylık süreçte yoğun bir mücadele programı hayata geçirecektir.

Mücadele programımız kapsamında 29-30 Kasım tarihlerinde tüm illerde yolsuzluk, yoksulluk, ekonomik kriz ve savaş bütçesi hakkında basın toplantıları, basın açıklamaları kitlesel basın açıklamaları yapılacaktır.

Sesimizin ve taleplerimizin duyulmaması için baskılar, gözaltılar, basın ambargosu başta olmak üzere her türlü uygulamayı hayata geçiren iktidara karşı bizler mümkün olan her demokratik kanalı, aracı, mücadele yöntemini değerlendirerek kamu emekçileriyle ezilen, ötekileştirilen, bütçede yok sayılan tüm kesimleri buluşturmaya çalışacağız."şeklinde ifade etti. 

-BÖLGE MİTİNGLERİ GERÇEKLEŞTİRECEĞİZ"

26 Kasım - 20 Aralık 2019 tarihlerinde başta büyük iş yerleri olmak üzere, yemekhane, toplantı salonlarında ve önlerinde bütçe talepleri içeren bildiri, broşür dağıtımı, afişlerimizi asarak bilgilendirmeler yapacaklarını kaydeden Dağdeviren, açıklamasını şöyle sürdürdü:

"Bu çalışmalarla birlikte yolsuzluğa, yoksulluğa, ekonomik krize ve savaş bütçesine, Suriye’de emperyalist / kapitalist blokların sürdürdükleri savaşlara, AKP’nin halkları kutuplaştıran, kamplaştıran yayılmacı, fetihçi politikalarına karşı emekçilerin ihtiyacı olan adalet, demokrasi ve barış taleplerimizi daha gür ifade etmek üzere bölge mitingleri gerçekleştireceğiz. 

Bu kapsamda 8 Aralık’ta İstanbul’da, 21 Aralık’ta Mersin’de, 22 Aralık’ta Diyarbakır’da ve 11 Ocak 2020 tarihinde İzmir’de bölge mitinglerini hayata geçireceğiz. 2 Aralık – 10 Ocak tarihleri arasında il il gezip bir çalışma yürüteceğiz. Tüm emekçilere, emeğin dostlarına, demokrasi güçlerine bu mitinglere katılmaları için çağrı yapacağız. 

-"OHAL, BAŞVURULARIN YÜZDE 91'İNİ RED ETTİ"

Biliyorsunuz AKP+MHP iktidar bloğu hukuksuz ihraç kararlarına hukuki bir kılıf uydurmak ve oyalamak amacıyla 23 Ocak 2017 tarihinde OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunu kurdu. Komisyon şu ana kadar başvuruların yüzde 91’ini red ederek görevinin noterlik ve oyalama olduğunu kanıtlamış oldu. 

OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna ve aldığı kararlara ilişkin Konfederasyonumuz hazırlayacağı raporu 23 Ocak 2019 tarihinde yapacağı basın toplantısıyla kamuoyunun bilgisine sunacaktır.  25 Ocak 2019 tarihinde ise hukuksuzca ihraç edilenlerin işe iade edilmeleri ve çalışma yaşamındaki ihlallerin son bulması talebiyle Ankara’da Çalışma Bakanlığı önünde, diğer illerde ise Şubeler Platformlarımızın belirleyeceği yer ve saatlerde kitlesel basın açıklamaları yapacağız.

-"TÜM  EMEKÇİLERİMİZİ MÜCADELE ETMEYE ÇAĞIRIYORUZ"

Sözlerimize son verirken kamu hizmetlerinin tasfiye edilmesine,  güvencesizliğe,  insafsız vergi düzenine ve yoksullaşmaya karşı demokratik ve adil bir ülke için tüm emekçileri birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz. 

Kaynak : PHA
Kaynak: pha