Tarihi yerleri görmek amacıyla çıktığınız bir gezidesiniz ve her tarafı tarih fışkıran güzel yurdumuzun, yine tarih kokan güzel bir bölgesindesiniz.

Gezip gördüğünüz yerler sizi asırlar öncesine götürmüş, sanki o yılları, o dönemin insanları ile yaşıyormuş gibisiniz.

Bir an çok susadığınızı hissettiniz.

Hem yolculuğun hem de havadaki sıcaklığın verdiği tesirle diliniz damağınız kurumuş gibi. Gözleriniz su temin edecek bir yer ararken aniden kendinizi şirin bir köyün içinde buluyorsunuz.

Ve bir çeşme…

Büyük kesme taşlarla birbirine geçirilerek monte edilmiş, tarihi bir abide gibi sizi karşılayan bir çeşme.

Çeşmenin yapıldığı taşlara bakıp tarihin derinliklerine gitmek üzereyken yüzünüze tatlı bir meltem gibi serinletici bir havanın çarpmasıyla kendinize geldiniz.

Gözleriniz tarih kokan taşlardan, berrak, billur gibi akan çeşmenin suyuna takıldı ve yüzünüzde gezinen o tarifsiz serinlik.

Suyun güzelliği aklınızı öylesine almış ki, adeta içmeye kıyamıyorsunuz. İçerseniz bu güzelliğin bitip gideceğinden endişe ediyorsunuz sanki.

Şirin bir köy, tarihi bir çeşme ve ab-ı hayat gibi akan bir su.

Şaşırmakta, tereddüt etmekte haklısınız.

Suyu içip içmemekte tereddüt ederken birden kalabalık atların ayak sesleri ile irkiliyorsunuz.

Gayrı ihtiyarı kenara çekiliyorsunuz.

Uzun bir seferden dönüş yorgunluğunu yaşayan ordunun askerleri günlerin verdiği susuzlukla, düzensizce suya doğru koşuşturuyorlar. Ne olduğunu anlamadan çeşmenin başı askerlerle dolup taşıyor.

Roma askerleri bunlar. Kimi kana kana içerken, kimi suyunu içmiş kaplarını dolduruyor, kimi de atına su vermenin telaşını yaşıyor…

Derken bir boru sesi ve tok bir emirle askerler toparlanmaya başlıyor. Bir kısmı tam doymasa da emir gereği toparlanıyorlar.

Geldikleri gibi aniden gidiyorlar.

Arkalarında bıraktıkları toz bulutları dağılırken birden elinize çarpan serinlikle irkiliyorsunuz.

Çeşmenin suyu parmaklarınızın arasından akıyor.

Ne zaman başladınız içmeye, ne kadar içtiniz, kandınız mı, bilmeden derin oh çekerek susuzluğunuzu gidermiş olmanın rahatlığını yaşıyorsunuz.

Birkaç avuç suyu da yüzünüze çarparak serinlemeyi ihmal etmiyorsunuz.

Merakınızı gidermek için köyün sakinlerine soruyorsunuz.

Köyün hemen yanı başında bulunan Antik Kent, Kommagene Uygarlığından kalma ve bulundukları bölge bu uygarlığın beş önemli şehrinden biri olan Perre kentiymiş.

Çeşme de Romalılardan kalan ve adına hala “Roma Çeşmesi” denen tarihi bir yapıymış.

Bu şehrin eski adı da Hısn-ı Mansur’muş.

İşe bakın, yazının başında “düşünün bir kere” diye sizin dikkatinizi çekmek isterken, birden nerelere de gidip geldiniz…

Hani ne derler?

İnsan bu kuş misali…