Otobüs durağında beklerken, aynı mahallede oturduğumuz; fakat yakından tanımadığım kadının yanına yaklaştım. “ Merhaba! “ dedim.

Benim yaşlarımda, güler yüzlü bir kadın. Uzaktan da olsa, beğenirim kendisini. Laf lafı açtı, sohbet memleket üzerine yoğunlaştı. Ben memleketim, yaşadığım yerler başta olmak üzere kendimle ilgili özel bilgileri paylaştıkça kadından duyduğum hep aynı cümle;

“Doğrudur abla! “

İlk “ abla “ sözcüğüne takılıyorum; arkasından kadını savunuyor zihnim:

“Saygıdandır saygıdan.”

Arkasından” doğrudur “ sözcüğüne takılıyorum; yine savunmaya geçiyor zihnim:

“ Bu bir kalıp onay cümlesi. Gençler arasında pek makbul son zamanlarda, nerede kullanıldığı sorgulanmıyor bile. Lütfen, alınganlık yaşama, yoksa senin söylediklerini sorgulamıyor kadın. Sadece dinliyor. Lütfen!

Diye diye saplantıdan çıktım. Ta ki bir başka saplantıya girinceye kadar.

O da şöyle gelişti:

Sabahın dingin saatlerinde market alış verişimi yaptım, kasada bekliyorum. Arkamda kimse yok. Bir el popoma değdi ve bir genç yanımdan geçti gitti. Tacize mi uğradım yoksa kaza mıydı diye sorgularken zaman kaybettim. Sıradan çıkıp kapıya geldiğimde; o, kahvelerin önüne bıraktığı motoruna binip çalıştırmıştı bile. Sadece çok kısa bir süre göz temasında, kaşlarımı çatmakla yetindim. Sinirlerim bozuldu.

Eve geldim. Annemle paylaşıyorum, haksız yere kızgınlığımın acısını ondan çıkarırcasına;

“Kıyafetlerim konusunda bana laf söyleme lütfen. Bak, ne kadar uygun bir kıyafet var üzerimde, yaşadığım şeye bak. Beyinde bitiyor her şey beyinde!” derken, annemden gelen yanıt şu oldu:

“Belki ona göre uygun bir kıyafet değildi. “

İşte, şimdi tam yeridir bana göre;

“Doğrudur anne, doğrudur anam babam, doğrudur abla teyze, doğrudur amca enişte, doğrudur, doğrudur, doğrudur…