Doğayı, kendi kendini yenileyen, sürekli bir değişim ve gelişim içerisinde olan, sayısız canlı ve cansız varlıkların bütünü olarak tanımlayabiliriz.

Yapaylığın dışında kendi öz yaratıcılığı ile kendi canlılığını oluşturan sınırsız farklılıklardan oluşur doğa…

Kendi doğallığı içerisinde kaldığı sürece güzel, insanın ruhuna gıda, fiziğine katkı sağlayan, oldukça sistemli bir döngü olan doğanın korunması, doğanın bir parçası olan insanoğlunun birincil görevlerindendir.

Doğa ile barışık olmak bizler için bir gereklilik ve zorunluluktur. Doğa ile uyum içinde, doğanın özünü bozmadan, doğayı kendimize uydurmaya çalışmak yerine, hayatımızı doğaya uydurmaya çalışmak geleceğimizi güvence altına almaktır.

Dünyada insan eliyle doğanın tahrip edildiği görülmektedir. Bunun yanında doğanın bozulmasının engellenmesi için gerekli önlemler alınmamaktadır.

Bunun neticesinde ne yazık ki, ülkemizde ve dünyada küresel ısınmanın etkileri hissedilir bir şekilde görülmeye başlandı.

Bilim adamları dünyanın nefes alabilmesi için var olan termik santrallerin azaltılması ve kapatılması, bunun yerine temiz enerji kaynaklarına yönelinmesi gerektiğini söylüyorlar.

Küresel ısınmadan en fazla etkilenecek bölgelerden biri de ülkemizdir. Bu olumsuz etkiler ülkemizi kuraklık problemi ile karşı karşıya getirecektir.

Yanlış uygulamalarımızdan biri ve en önemlilerinden olan termik santraller tüm dünyada yasaklanmaya çalışılırken ülkemizde bunların hâlâ yaygınlaştırılmaya çalışılması doğaya karşı işlenen bir cinayet olarak gösterilmektedir.

Bunun yanında çevre kirliliğine neden olan diğer faktörler insan sağlığını, bitki ve hayvan yaşamını, yeraltı ve yerüstü tabii kaynaklarımızı ciddi şekilde olumsuz etkilemektedir.

Ülkemiz, kaplıcaları, doğal kaynakları, tarihi ve turistik yerleri, tatlı su kaynakları, doğal güzellikleri olan güzide bir ülkeyken hızla kurak, kirli, yaşanmaz bir hâl almaya başladı.

Coğrafik ve meteorolojik olarak maalesef bozulmaya yüz tutmuştur.

Gelişmiş ülkeler daha yaşanılır, doğal bir ortam yaratmak için milyonlarca dolar para harcarken, biz kendi elimizle geleceğimizi, çocuklarımıza bırakacağımız mirasın yok olmasına sebep oluyoruz.

Çok değil, 20–30 yıl öncesinde tertemiz olarak devraldığımız dünyaya ihanet ettik. Bilinmelidir ki, bu dünya gelecek kuşakların emanetidir. Emanete ihanet ettiğimiz doğanın intikamı acı olacaktır.

Doğayla barışık olmak, doğayı sevmek ve korumak, onun bir parçası olduğumuzun bilinciyle hareket etme zorunluluğumuz var.

Gerçek anlamda istikbal topraktadır. Toprağın korunması için yaprağa ihtiyacımız var. Âşık Veysel: “Benim sadık yârim kara topraktır.” demiş. Biz de yârimize sadık olmaya çalışırsak bundan kârlı çıkacak olan gene biz oluruz. Çünkü bizim temiz bir çevreye ihtiyacımız var.

Evet… Dünya hassas bir denge üzerindedir. Mükemmel bir döngü söz konusundur. Ancak, doğayı doğa yapan etkenlerden birinin eksikliği diğerinin yok olması demektir.

Suyun olmaması bitkinin olmamasına, bitkinin olmaması suyun olmamasına nedendir.

Bu çarkın dönmesi için doğal dengenin korunması gerekiyor.

Çok da gecikmiş sayılmayız. Henüz iş işten geçmiş değil. Artık bu yanlış gidişata “dur” demenin zamanı gelmiştir.

Birey ve toplum olarak üstümüze düşen görevi yerine getirmeliyiz. Gerekiyorsa elimizi taşın altına koyabilmeli, fedakârlık yapabilmeliyiz.

Yoksa bu tempo ile giderse korkarım ki, ileriki zamanlarda yapabileceğimiz bir şeyler de kalmayabilir.

İnsanoğlunun varoluşundan itibaren doğadan faydalanma, daha çok istifade etme hırsıyla adeta doğaya egemen olmaya çalıştık. Doğada var olan şeylerin sınırsız olduğunu düşündük. Faydalandıkça, daha çoğunu istedik.

Doğadan faydalanmaya çalışırken kontrolsüz ve doyumsuz olduk. Bilim ve teknolojiyi geliştirip insan yaşamını kolaylaştıralım derken, insan yaşamını zorlaştırdık, hatta imkansız kıldık maalesef.

İnsanların ve tüm canlıların geleceği için doğa bilincini ve sevgisini aşılamak adına çalışmalar yapmak, konu ile ilgili sivil toplum kuruluşlarında gönüllü faaliyetlerde bulunmak, bu konuda eğitim almak ve eğitim vermek, kısacası sorumluluk almak hepimizin görevidir.

Yaşanılır bir doğada daha mutlu, umut dolu yarınlar dileğiyle…