Sağlığımızla ilgili sorun olduğunda doktora gideriz…Doktor, özel hastanede çalışıyorsa veya özel muayenehanesi var ise “ne parası?” demeden, bırakalım demeyi aksi düşünceye bile kapılmadan hatta doktorun henüz yüzünü bile görmeden sekreterin istediği 100-300 TL civarındaki muayene ücretini öder, makbuzu alır, sıramızı beklemeye başlarız. Çünkü vereceği veya verdiği emeğin, bilginin karşılığını istemesinin, almasının bir “hak”, bu hakkın karşılığını vermemizin ise bir “görev” olduğuna inanırız.

Doktor,10-15 dakikalık muayene sonrasında tavsiye ettiği ilaç adlarını reçete denilen kâğıda yazar veya sistemdeki şifreyi verir, doktora “elinize sağlık” der, teşekkür eder, ilaçları satın almak için eczanenin yolunu tutarız. Kontrol için birkaç hafta veya birkaç ay sonra doktoratekrar gittiğimizde ise çoğunlukla yeniden ücret istenmediğinden ödemeyiz.

Veya hemen ilaç yazılamadığı hallerde ileri tetkikler için yazdığı İstem Kâğıdını alır, istenen tetkikleri laboratuvar yahut görüntü merkezlerinde yaptırdıktan sonra sonuçları doktora gösterir, yazdığı reçeteyi alır çıkarız…

Her iki durumda da “Öff, ne yaptı ki 5-10 dakikada bu kadar para ödedik?” demeyiz, düşünmeyiz…Nitekim işin doğrusu da budur!

Öte yandan, hayatın akışı içerisinde bir iş veya işlemimiz veya oluşan/oluşabilecek hukuki sorunumuzla ilgili bilgi edinmek veya muhtemel çözüm yollarının kritiğini yapmak üzere bir serbest avukattan görüş almak istediğimizde, hele önceden tanışıklığımız da var ise sekreterini atlayarak kendisine doğrudan gider, anlatmak için 40-50 dakika, anlattığını anlamak için de bir o kadar zaman verir, zamanını alır, “Dilinize sağlık avukat bey…” diyerek ofisinden ayrılırız. “Danışma ücrete tabidir.” diye bir afiş veya sözle karşılaştığımızda ise yüzüne veya gıyabına, “Konuşmak ta mı parayla?” der, ayıplarız. Sanki haraç istemiş veya haraç verecekmişiz gibi! Hey Yarabbi!

Mali müşavirlerden danışma hizmeti aldığımızda da aynı şekilde düşünür ve yaparız…

Oysa her üçü de serbest meslek. Her üç meslek mensubundan da talep ettiğimiz, mesleki öğrenim ve deneyimlerinde edindiği bilgilerle harmanlanmış bir şekilde yasalar çerçevesinde sorunu gidermek veya en az zararla atlatmamız için bilgi ve fikir vermesi, hak ve görevlerimizi hatırlatması…Her üçünün de bırakalım öğrenim giderlerini, edindiği bilgi ve deneyimler için okulda ve hayatta ödediği görünen ve görünmeyen“faturaları”, aynı zamanda bürosu için yaptığı kira ve benzeri giderleri var. Sonuçta her üçü de “veriyor”, ancak hekimler verdiğinin karşılığını az-çok “alabilen” olduğu halde avukatlar ve mali müşavirler yeterince “alamıyor.”

Hastasından (müşterisinden) ücret almayan doktor olduğunda eş-dost sohbetinde doktorun adını da söyleyerek,“Allah razı olsun, benden para almadı.”Deriz. Ancak avukat veya mali müşavir, sadece danışan müvekkil veya mükellef adayından, yani müşterisinden ücret almadığında adını verip aynı duayı yapsak ta “Benden para almadı” demeyiz, demeye gerek duymayız. Çünkü bu iki meslek mensuplarının ücret istemesinin ve almasının bir “hak” olduğu bilinci henüz topluma tam olarak yerleşmemiş…

Emlak danışmanlığına da benzer bir “göz”le bakıldığını söyleyebiliriz.

Toplumumuzdaki algı şimdilik böyle… Tabii ki sonuçta bu, toplumsal kültürel kodlarla ilgili sosyolojik bir vakıa…

Bu algıyı değiştirmede ilgili meslek kuruluşlarının metropollerde büyük oranda elde ettikleri başarının, 200-250 bin nüfuslu coğrafyalarda da elde edilebilmesi için en az bir on yılın geçmesini beklemek gerekiyor galiba…

O halde bu toplumsal değişimin etkili bir aktörü, öncüsü olmak için bireysel değişimi on yılın geçmesini beklemeden şimdiden kendi kendimizden başlatalım mı?

Ne dersiniz?

Mustafa Işıldak 21.10.2019

[email protected] 0532-422 95 28