Dilencilerin Çok Olduğu Bir Cadde

Hafta sonu esnaf olan bir arkadaşın çayını içmek ve hal hatır sormak için, iş yerine uğradım.

Kendisini çok kızgın, sinirli, üzgün ve sıkıntılı gördüm.

“Hayırdır, hayrola?” dedim.

Demez olaydım!

“Bir dokun, bin ah işit” kabilinden sitem ve şikâyetler arka arkaya gelmeye başladı.

Patlayan bir bomba gibi, sesini yükselterek konuşmaya başladı.

Hani bomba dediysek, öyle gerçek bomba değil!

Yanlış anlamayın.

Sıkıntısı, sitemi ve şikâyeti, işlerin iyi olmamasından, para kazanamamasından değildi.

Aslında işleri gayet iyi sayılırdı.

Şikâyeti ve tüm kızgınlığı dilencilereydi.

Evet, dilencilereydi!..

“Aman, şikâyet ettiğin şeye bak, ben de ne sandım’” deyince;

Öyle bildiğin gibi değil!..

Vallahi burama (boğazını göstererek) kadar geldi.

Yeter artık ya!

Dilencilere lâf yetiştirmekten bıktık, usandık.

Versen bir türlü, vermezsen bir türlü!..

Versen belki Allah razı olsun diyorlar, vermezsen iyi bir beddua edip gidiyorlar.

Şaşırdık vallahi, ne yapacağımızı bilemiyoruz!...

Yapma ya!

“O kadar çok mu gerçekten?..”

“Çok da kelime mi, sen hele bir gün gel yanımızda otur da kendi gözlerinle gör.”

Öyle ki bazılarına, kadrolu dilenci, bazılarına kadrosuz dilenci isimlerini bile koymuşlardı.

“Belediye’ye dilekçeyle müracaat edeceğim!” dedi gülerek

“Hayırdır?..”

“Bu caddenin adını, dilenciler caddesi olarak değiştirsinler.

Gerçekten o kadar vahim ha!..

Dışardan şehre gelenler, bu caddeyle çarşıya iniyorlar!..

Şehirden çıkmak için, yine bu caddeden dönüyorlar!..

“Yol geçen Hanı’na döndü bu cadde..

Esnaf kardeşimiz sitemini anlatmaya devam ediyor.

Yolda ilerlerken, iki kadın dilencinin konuşmalarına kulak misafiri oldum.

Biri diğerine ne dese beğenirsiniz!..

“Bu gün işe çıktık; ama daha siftah bile edemedik...”

Diğeri, “Kimse para vermiyor artık…”

“Burayı terk etmenin zamanı geldi… “

“Bu gidişle burada para kazanamayacağız,” diyorlardı.

Vay be!..

Dilencilik meslek olmuş, hem de bol, bedava ve zahmetsiz, paralı bir meslek olmuş da haberimiz yok!..

Biraz düşününce, esnaf kardeşimize hâk vermedim de değil.

Çünkü o an da bile bir iki kişinin işyerine girip, bizden bir şeyler istediğine şahit oldum.

“İçimden, acaba doğru mu söylüyor ne!”. diye geçirmeden de edemedim.

Belki şehrin birçok yerinde bu manzarayla karşılaşılabilir, diye düşündüm; ama esnafımızın sitemlerine ve serzenişlerine bakılacak olursa; anlaşılan bu cadde, dilencilerin vazgeçilmezi olmuş durumda.

Acaba, esnafımız “olayı fazla abartarak, fazla kişiselleştirmiş olabilir mi?” diye, bir kaç esnafla daha konuşunca; aynı şikâyetleri onlardan da duyunca, artık inanmaya başladım.

Yarı şaka, yarı ciddi lâtifelerle takılmaya başladım.

Bundan önce, birkaç esnafımızın vitrin camlarına; “Ayakkabımızı boyatmıyoruz, lütfen sormayınız!”, “İşçi lâzım değil”… gibisinden bir takım yazılar görmüştüm.

Eee!!

Kolayı var, sen de “dilencilerin girmesi yasaktır diye yazıp vitrinin camına as,” dedim.

Gülüştük.

Kerim BAYDAK

[email protected]