Platon ya da İslam dünyasında Eflatun olarak bilinen antik klasik Yunan filozofu MÖ 450’li yıllarda DEVLET adlı eserini yayınladı. Bu eserde devlet, toplum, yönetim, demokrasi, insanların mutluluğu gibi kavramlara yer verilmiştir.

Aslında Platon’un bu eseri Sokrates’in sağlıklı ve mutlu bir toplum hayatı için düşündüğü devlet modelini anlatır.

Platon, “Devlet” adlı eserinde ideal devletin nasıl olacağını belirtmiştir. Bu devlette insanlar üç sınıfa bölünmüştür. Bunlar; çalışanlar yani işçiler, çiftçiler, zanaatkarlar. İkinci kesim bekçiler yani askerler. Üçüncü kesim ise yöneticilerdir.

İşçi sınıfı çalışıp üretimde bulunarak devletin maddi ihtiyaçlarını karşılar. Bekçiler yani asker sınıfı toplum içinde güvenliği ve dışarıya karşı devletin varlığını savunur. Yöneticiler sınıfı ise devleti yönetir.

Bu toplumda her sınıfın bir erdemi vardır. İşçi sınıfının erdemi kanaatkâr olmak, bekçi sınıfının erdemi cesaret, yöneticilerin erdemi ise bilgeliktir. Ayrıca bu toplumda kadın-erkek eşitliği mevcuttur.

Platonun açtığı bu ütopik devlet anlayışı yolu, gelecekte hem doğu hem de batı felsefelerinde temsilciler bulmuştur. Doğu felsefesinde böyle ütopik bir devlet anlayışını Farabi’de görmekteyiz.

Günümüze uyarlamaya çalışmak elbette doğru olmaz ama batıda demokrasi neden hızla gelişti? Batı toplumları neden sağlıklı ve mutlu? Sorularına cevap verebilmek için ülkemizin de içinde bulunduğu durumu bir öz eleştiri olarak masaya yatırmak durumundayız.

Yaklaşık 65 yıldan beri demokrasiyi, hukuku, adaleti ve zenginliği yakalamak için var gücümüzle çalışıyoruz ama Platon’un hayalindeki devleti bir türlü yakalayamadık. Batı toplumlarında da demokrasi çok kolay elde edilmedi. Onlar da çok savaş yaşadılar, onlar da uzun yıllar iç ve dış tehditlerle mücadele ettiler ama sonunda demokrasiyi, bilimi, zenginliği, velhasıl sağlık ve mutluluğu yakaladılar ve bugün dünya milletlerini onlar yönetiyor.

Asil Türk milletinin genlerinde devlet refleksi hep olmuştur, olmaya da devam edecektir. Önce devlet mi? Vatandaş mı? Sorusunun cevabı bir münazaranın tartışma konusunun başlığı gibi iç içe geçmiştir.

Millet olmadan devlet olmaz, devlet olmadan da millet yönetilemez. Aslında devlet dediğimiz aygıt bir tüzel kişiliktir ama gerçek kişiler tarafından yönetilir. Bugünkü Türkiye’de devlet ile iktidar eşdeğer anlaşılmaktadır. Devlet refleksi her daim vatandaşlıktan daha önce algılanmış bu da zaman zaman vatandaşı ötekileştirmiştir.

Sonuç olarak, ne devletten vazgeçeriz ne de milletten. Devlet ve vatandaşı birbirinden ayırmamak, aklın, bilimin, demokrasinin ve evrensel hukukun tüm değerlerini bir an önce yaşama geçirmeliyiz ki biz de sağlıklı ve refah içinde yaşayan toplumların değerlerine ulaşalım.

Bunun için de bizi yönetecek kişilerin tıpkı antik Yunan döneminde söylendiği gibi bilge kişiler olması, toplumun daha da önünde olması lazım ki millet yani bizler adına daha güzel şeyler düşünsün.