Toplum olarak her gün bir şeylerimizi yitiriyor, günden güne temel değerlerimizden uzaklaşıyoruz.

Bizi biz eden en mühim argümanlarımızla ayrışıyor, asırlar boyu bizi ayakta tutan özelliklerimizi ekarte ediyoruz.

Kısacası gün geçtikçe milli ve manevi değerlerimizle yabancılaşıyor, kadim toplumumuzla uyuşmayan türlü olumsuzluklara meylediyoruz.

Sonuç olarak; benliğimizi, özümüzü, insanlığımızı, gelenek ve göreneklerimizi kaybediyoruz.

Bizlere has olan malum özelliklerimizi ötekileştirirken, genlerimizle uyuşmayan Garp âleminin temel değerlerine özeniyoruz.

Lakin onu da bihakkın beceremiyor ve dolayısıyla, eskilerin deyimiyle; “ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranıyoruz.”

Örneğin, köklü gelenek ve göreneklerimizi anlatan türkülerimiz vardı: Bir zamanlar çok dinlerdik.

Can kulağımızla dinlerken, zihin dünyamızda Yemen’e gider, geçmişimizi öğrenirdik. Balkanlara varır, özümüzle bağdaşırdık. Anadolu’yu karış karış dolaşır, farklılıklarımızla oluşan temel dinamiklerimizle tanışırdık.  

Günümüzde yok böyle bir geleneğimiz. Yeni nesle siz bunları anlatacak olursanız, kesinlikle “eski kafa” söylemiyle karşılaşır, “gerici” yaftası yersiniz.

Mesela bir zamanlar Adıyaman’ımızın yöresine ait dünya birinciliği elde etmiş, halay çeken folklor ekibimiz vardı. Belki de günümüz gençlerinden bunu bilen çok az kişi vardır:

1978 yılında Milliyet gazetesinin liseler arası halk oyunları yarışmasında, Adıyaman Kız Meslek ve Endüstri Meslek liselerinin birleşiminden oluşan Adıyaman Halk Oyunları Ekibi, Türkiye birincisi olmuştu.

Aynı ekip, Milli Eğitim Bakanlığı’nca aynı yıl Polonya’daki uluslararası ‘Altın Balta Halkoyunları Yarışması’na gönderilmiş, Adıyaman yöresel halkoyunlarıyla çıktığı sahnede dünya birincisi olma başarısını göstermişti.

1981’de ise, Finlandiya’da yine uluslararası halk oyunları yarışmalarında bu kez “Adıyaman Halk Eğitim Merkezi” olarak katılan ekip, yine şampiyon olmuştu.

Zamanla ekip kadrosunda değişimler olan takım, 1990’da Çekoslovakya’da, 1997’de ise Bulgaristan’da Balkan ülkeleri halkoyunları yarışmalarında Türkiye’ye birincilik getirmişti.

Davulcularımız keza öyleydi. Bu gün bütün bunları bilemeyen farklı bir nesille karşı karşıyayız.

Daha ötekileştirilen, dejenerasyona uğrayan milli ve manevi değerlerimizi de söylemiyorum. Bence ivedilikle yapmamız gereken şudur:

Bir an önce kendimizi silkmeli, özümüze dönmenin gayret ve çabası içinde olmalıyız.

Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

                                                                                                               Bilal KARADAĞ

                                       [email protected]