Yurttaş devletin aslı unsuru ve gerçek sahibidir.

Ülkenin gerçek sahibi olan yurttaşları, özgüvenleri varsa,

Hak ve sorumluluklarının bilincinde isler, ülkelerine sahip çıkarlar.

Ülkelerini kalkındırmak, geliştirmek ve zenginleştirmek için çaba içine girerler.

Ülke kalkınır, gelişir ve büyür.

Devletin aslı unsuru ve gerçek sahibi olan yurttaşların özgüvenleri yoksa,

Yurttaşlık kavramının, kak ve sorumluluklarının bilincinde değillerse.

Devletin yönetiminde etkili ve belirleyici olamazlar.

Devlet kuralsız ve keyfi yönetilir.

Yönetenler zenginleşir ve güçlenir, lüks ve şatafat içinde şatafat içinde yaşar.

Halk yoksul ve fakirdir.

Devlet, kalkınamaz, gelişemez, zenginleşemez.

Saltanat ve hilafet anlayışına dayanan Osmanlı Devleti’nde yurttaş kavramı yoktu.

Yurttaşlar, Hak ve sorumluluklarının bilincinde değillerdi.

Yurttaşlık bilincine sahip değillerdi. Özgüvenleri yoktu.

Devletin yönetiminde etkili ve belirleyici değillerdi.

Kendilerini, Padişaha ve ailesine hizmet etmekle görevli kişiler olarak görüyorlardı.

Saltanat ve hilafetin sahibi olan Padişah devleti, tek başına aldığı kararlarla yönetiyordu.

Padişah ve yakınları zengindi, lüks ve şatafat içinde yaşıyordu.

Halk yoksul ve fakirdi.

Bu işleyişin kaçınılmaz sonucu olarak Osmanlı Devleti süreç geriledi, yoksullaştı, çöktü.

Toprak kaybetti, emperyalist devletler tarafından işgal edildi.

Atatürk’ün yönetiminde başlatılan Kurtuluş Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Başkenti İstanbul’u ve Anadolu’yu işgal eden emperyalist devletler yenildiler. Geldikleri gibi gittiler.

Kurtuluş Savaşı’nın lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün yönetiminde, Osmanlı Devleti’nin saltanata ve hilafete dayanan yönetim anlayışına son verildi.

devletin aslı unsuru ve gerçek sahibi oldukları, hak ve sorumluluklarının bilincinde oldukları, halk egemenliğine dayanan Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

Atatürk’ün yönetiminde yapılan devrimlerle, devrimlerle yaşama geçirilen toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel değişim ve dönüşümlerle yurttaşlar Türkiye Cumhuriyeti’nin aslı unsuru ve gerçek sahibi oldular. Devletin yönetiminde etkili ve belirleyici oldular. Önemli ve değerli olduklarını gördüler. Özgüvene kavuştular.

Bir başka biçimde söylersek Cumhuriyet yönetiminin Türk halkına kazandırdığı en büyük değer ve kazanç, yurttaşların hak ve sorumluluklarının bilincine kavuşmuş olmalarıdır.

Yurttaşlık bilincine ve özgüvene kavuşmuş olmalarıdır.

Bu bilinç ve özgüven sayesinde Türkiye Cumhuriyeti, güçlendi, gelişti ve kalkındı. Söylediklerine önem verilen ve itibar edilen bir ülke oldu. Dünyanın medeni, uygar ve çağdaş ülkeleri arasında onurlu ve saygın yerini aldı.

17 yıldır yönetimde olan, Türkiye Cumhuriyeti’ni tek başına aldığı kararlarla yöneten Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetiminde, halk egemenliğine dayanan rejim değiştirildi. Rejimde yapılan değişiklikle, tek adamın aldığı kararlarla yönetilen Partili Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildi.

Bu değişimlerle birlikte, yurttaşların devletin asli unsuru ve gerçek sahibi oldukları, hak ve sorumluluklarının bilincinde oldukları, devletin yönetiminde etkili belirleyici oldukları, halk egemenliğine dayanan yönetim anlayışı terk edildi.

Türkiye kuralsız ve keyfi olarak yönetilmeye başlandı.

Cumhuriyetin en büyük kazanımı olan yurttaşlık bilinci ve özgüven yok oldu.

Yurttaşlar görevlerinin, Erdoğan’a ve ailesine hizmet etmek olarak görmeye başladılar.

Erdoğan ve ailesi zenginleşti. Lüks ve şatafat içinde yaşamaya başladı.

Türkiye ve halk, geriledi ve yoksullaştı.