Genellikle tali şeylerle meşgul olmaktan asli şeyleri gözden kaçırırız. Memleket olarak halletmemiz gereken müzmin sorunlarımızdan biri de bu sanırım.

Tıpkı bugünlerde yaptığımız gibi.

Politikanın ve politikacıların peşi sıra öylesine takılmışız ki adeta yediğimiz ekmek, içtiğimiz su olmuş.

Çok zaman verip, çok kafa ve çene yorup da az karşılık aldığımız (hiç almadığımız demeyeceğim) bu durum hakkında aslında ileride geniş bir yazı yazmak isterim.

Şimdilik şunu söyleyip esas konuya geçelim.

Çook politik olduk çook.

Geçen gün Sahabe Hz. Safvan b. Muattal’ın kabrini ziyaret etme fırsatı buldum.

Hem Fatiha okuyup dua etmek hem de oradaki çalışmaların son halini görmek istedim.

Beklediğim gibiydi.

Issız, bakımsız ve kimsesiz bir halde maalesef.

Adıyamanlılar ve Adıyaman’da yaşayanlar olarak Sahabe hazretlerinin maneviyatından yeterince istifade edemediğimiz gibi onu dünyaya tanıtma konusunda da çok ilgisiz ve ihmal davrandığımız aşikâr.

Bundan önce Siret Derneğinin Hz. Safvan b. Muattal ile ilgili düzenlediği panele konuşmacı olarak katılmış ve bu konuyu özellikle dile getirmiştim.

Topraklarımızda medfun bulunan ve hakkında ayetler nazil olunan bu mübarek zattan böylesi ilgisiz ve duyarsız yaşamamızın elbette bir manevi tokatı olmalıydı.

Kim bilir, belki de memleket olarak içinde bulunduğumuz ve hep yakındığımız durum bundan olabilir.

Bir başka memlekette olsa emin olun böyle bir zatın varlığı o şehrin her zerresinde hissedilirdi.

Ne maneviyatından ne de maddiyatından gerektiği şekilde istifade edemiyoruz ne yazık ki. “Maddiyat” sözcüğünde bazı arkadaşlar rahatsız olabilir, eyvallah ama bu memleket bu yönüyle bile çok şey kaybediyor.

Oradaki külliye çalışması çoktan durmuş vaziyette. Gelenlerin ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri herhangi bir tesis, bina vb. yer de yok, çalışma da yok.

Açık söyleyeyim, bir misafirim olsa oraya götürmek istemem, oranın halinden çekinirim, utanırım.

Panelde bu ve benzeri konuları gündeme getirdiğimi söylemiştim. Panel çıkışı bir yetkili yanıma gelerek “bir dokun bir ah işit” misali çok şeyden dert yandı.

Hani şu dava derdinde olanlar, hani şu hizmet için kendilerini paralayanlar, hani şu memleket için yanıp tutuşanlar var ya, onlara iletmiş olayım.

Bazen “acaba birileri özellikle mi gözden ırak tutmak istiyor?” diye de sormuyor değilim hani.

Neyse.

Derken, bir ara, bir deterjan reklamındaki çocuğun şu repliği aklıma geldi:

Çok çalışmam gerek anne çook…