Gençlerimizi geleceğe tam donanımlı bir şekilde hazırlama, onları yetiştirme gayretlerini ama samimi olanlarını gönülden destekliyor ve takdir ediyorum.

Bu yüzden son yıllarda sıkça duyduğumuz, “Ahlaklı, imanlı ve değerlerine bağlı”, “imanlı ve ahlaklı bir gençlik”, “önce ahlak ve maneviyat”, “imanına, inancına ve maneviyatına sahip bir gençlik”, “ahlaklı ve erdemli birey” gibi ifadeleri önemsiyorum.

Eğitim ve terbiye bir süreçtir ve bu süreç, ailesiyle, arkadaşıyla, çevresiyle topyekûn içinde bulunduğu toplumda gerçekleşir.

Gençlerimize iyi bir ahlak ve eğitim verirken bir yandan da ona zarar verebilecek, onların aklını ve çelebilecek, ayaklarını kaydırabilecek, hazzın ve zevkin batağına düşürebilecek tehlikelere karşı da tedbirler alınması zaruridir. Aksi halde gösterilen çabanın heba olma ihtimali yüksektir.

Başta ilgili kurum ve kuruluşlar olmak üzere, aileler, okullar, basın-medya ve STK’lar bu konunun öneminin bilincinde ve önleyici tedbirleri alma noktasında koordineli olmak durumundadırlar.

Zor bir süreç. Özelllikle de hazza ve zevke hitap etmesinden, birilerinin çıkar ve menfaatine dokunmasından dolayı zor bir süreçtir.

Haklının güçlü değil, güçlünün haklı olduğu bir toplumda böylesi bir süreci sürdürmek elbette çok zordur.

Hele, kişisel çıkar hesaplarının ve ikbal beklentilerinin tavan yaptığı, “seçilme, atanma” gibi beklenti ve endişelerin elleri ve ayakları bağladığı, dilleri lal, gözleri kör, kulakları sağır ettiği ortamlarda bu süreci yürütmek daha da zor ve meşakkatlidir.

Mesela, kendi yağı ile kavrulmaya çalışan küçük bir Anadolu şehrinde ahlaka ve inanca aykırı bir şekilde, yarı çıplak bir genç kızın fotoğrafını cinselliği de ön plana çıkaracak şekilde billboardlara ve panolara asılmasını bu bağlamda ele alabiliriz.

Birilerinin ticari reklamı için kullanılan bu genç kızın neredeyse yarı çıplak fotoğrafı, başta kadın ve insan hakları teşkilatları olmak üzere, insan ve toplum merkezli kurum ve kuruluşlarda bir hareketlilik oluşturmuyorsa, başta söylediğimiz eğitim ve terbiye faaliyetlerine “toplumsal” darbe vuruluyor demektir.

Fotoğrafı kullanılan kişi/lerin ahlaki ve kişilik bakımından iyi bilinmemesi de aynı oranda tehlikeli bir durumdur.

Meşhur sözdür, bizler yaptıklarımızın yanında yapmadıklarımızdan, söylediklerimizin yanında söylemediklerimizden de sorumluyuz.

Bir yandan gençlerimizin sağlıklı ve ahlaklı olmasından dem vurup diğer yandan onlara zarar ve kötülük verecek şeyler karşısında sus pus olmamız ciddi manada bir hastalığın belirtisidir.

İmanımızı, ahlakımızı ve duruşumuzu sorgulamamız sonucunu da doğuran bu aymazlık belki de toplumların yıkılmasına neden olan “bana ne” illetinin de göstergesidir.

Popüler kültürün gençlerimize rol model olarak sunduğu ve adına güya sanatçı dediği tipler maalesef şahsiyet ve şahsiyat olarak değerlerimizden uzak ve “zararlı” tiplerdir. Ne yazık ki bunların yaygınlaşması, bilinmesi ve tanınması çok kolay olmakta, dolayısıyla da gençlerimizi olumsuz etkilemesi aynı oranda olmaktadır.

Gençlerimiz için yıllarca iyi bir ahlak ve eğitim, sağlam bir edep kazandırmak için verilen gayretleri bir çırpıda yıkan, yok eden bu benzeri tehlikeler karşısındaki suskunluğumuz hayra alamet değildir.

Son olarak şunu diyeyim.

Çocuklarımızın ayaklarına batan dikenler, ya bizim ektiklerimizdendir, ya da biçmediklerimizden…