İl dışından bir misafirimiz geldiği zaman, nereye götüreceğimize, nasıl ağırlayacağımızı kara kara düşünürüz. Bireysel olarak gidilecek yerler elbette var, ama ailecek gidilince rahat edilebilecek yerler yok denecek kadar az. Seyir tepesi, Marina, Beş pınar vadisi var bir de Ali dağı mesire alanı… var, fakat içme suyu sıkıntısından dolayı, çok da tercih edilmiyor.

İl dışından gelen misafirim vardı. Hem akrabam, hep çocukluk arkadaşım, dostum, kardeşim gibi olan Ahmet’i nereye götüreceğime karar veremedim. Aracımıza bindiğimizde, istikamet Kâhta tarafı, Kırkgöz, Cendere köprüsü ya da bir su kenarı olacaktı. Bir an da kararımız değişti ve Pirin tarafına yöneldik. Değerli bir dostumuzun su kenarındaki bahçesine gitmeye karar verdik.

Bahçeye vardığımızda, hava hayli sıcaktı. Öğlen vakti olduğu için, güneşin en kavurucu, sıcakların bunaltıcı olduğu bir zaman dilimiydi. Baskın ve boğucu sıcak, bizi biraz terlettiyse de bir süre sonra hafifçe rüzgârın esmesiyle, serinledik. Semaverde çay yapmak için su kaynıyordu, içme suyumuz vardı. Çerezlerde olunca, artık istirahat edebilirdik. Su sesi ve cırcır böceklerinin canhıraş bağırışları arasında, tam istenilen bir dinlenme yeri olacaktı diye düşünüyordum.

Olacaktı diyorum, çünkü piknik yapmak, dinlenmek için, her şey buraya kadar gayet normaldi. Bir an da sessizlik ve cırcır böceklerinin sesleri, kızlı, erkekli bağrışmalarla kesildi. Yanı başımızda akıp giden derenin tarafından gelen seslerle, bir an için orada, olup bitenlere yoğunlaşmak zorunda kaldık. Dünyada su kıtlığı ve kuraklıktan, bu derede nasibini almıştı. Daha önceleri gürül gürül dere suyu, çok çok azalmıştı. Azalan su, aynı zamanda çok da bulanık/kirli akıyordu. Mevcut tepeye akan suyun çarpmasının etkisiyle toplanan su birikintisi, küçük bir gölet oluşturmuştu. Suyun önüne de bazı taşlar konulunca, yüzmeye müsait bir havuz meydana gelmişti. Kirlilikten dolayı yüzülecek gibi olmasa da gençler çok fazla düşünmeyip suyu giriyorlardı. Girsinler elbette, ona bir itirazımız yok. Fakat girenler 14,16 yaş aralığında 3 kız, 3 erkek olunca, sıkıntı orada başlıyordu. Suya, kızlar elbiseyle, erkekler de çıplak giriyorlardı. Akraba olmadıkları, arkadaş oldukları, belki de sevgili oldukları anlaşılabilirdi. Suya girip çıkıyorlar, birbirleri kucaklayıp suya atıyorlar, yüzüyorlar, cilveleşiyorlar v oynaşıyorlardı. Erkeklerden ziyade, kızların sesi daha çok ve gür çıkıyordu. Birbirlerine erkeklerin bile alamayacakları bariz küfürler ediyorlardı. Kuytu bir köşe, kimsenin olamayacağının düşünüleceği bir yer, genç kızlar ve erkekler! Ne bileyim yani! Bana pek doğru ve mantıklı gelmiyordu, kabullenmeyecek bir durum söz konusuydu. Aynı zamanda, üstlerine toprağın kayması ve bir kayanın yuvarlanması ihtimali vardı. Her an bir kazaya kurban gidebilirlerdi.

Müdahale edip etmemeye karar veremedik. Yanlış bir cevapla, birbirimizle tartışabilir, belki de kavga bile edebilirdik. “Ya sabır!” diyerek, bir süre beklemeye karar verdik, ama kızların o cırtlak sesiyle erkekvari galiz küfürlerini bir süre dinlemek zorunda kaldık. Yanımda misafirim var, karışmak istemiyordum, ancak içten içe kızıp duruyordum, Misafirim rahatsız ve huzursuz olmuştu, o da bana ayıp olmasın, “ben misafirim” diye bir şey söylemek istemiyordu.

Biraz dinlenmek istiyorduk, gel gör ki, gençlerin bu durumları bizi hem üzüyor hem endişelendiriyor hem de kızdırıyordu. Çok fazla dayanamadım. Müdahale etme ihtiyacı hissetim. “Gençler ayıp oluyor, biraz terbiyeli olun, yaptıklarınız hoş bir şey değil, edebinizle, adabınızla yüzeceksiniz yüzün, yoksa çekip gidin!” diyerek, ikaz etmek zorunda kaldım. Bir süre sessiz kaldılar, ama kaldıkları yerden devam ettiler. Olmadı, çevredeki bahçe sahiplerinden birkaç kişi daha müdahale edince, çıkıp gitmek zorunda kaldılar.

Belki sakinlik oldu, çekip gittiler; ama kafamızda deli dolu sorular? Cevapla cevaplayabilirseniz. Misafirimle kritikler yapmaya başladık.

Ahmet, "ya arkadaş bizim orada olsaydı belki anlardım, ama burada bunlara şahit olmak doğrusu beni üzdü, üzüldüm” deyince, “her yer aynı olmuş, gençlik bitmiş, tükenmiş, gittikçe yok oluyor. Bir şeyler söylemeye gelmiyor, hemen tersleniyorsunuz, işi şikâyete, aile içi kavgalara, vurmalara, intihar etmeye kadar götürüyorlar” diyerek kaygı ve endişelerimizi söyledik.

Şimdi aşağıdaki birçok soruya, nasıl cevap verilecek bilmiyorum.

Çocuklar, özellikle kızlar, annesinden ve babasından, nereye, kiminle, neyle gideceklerini söyleyerek, nasıl izin alıyorlar?

Anneler, babalar, bu yaştaki kızlarına nasıl izin veriyorlar?

Kızların elbise değiştirme gibi bir imkânları olmadığı için, yaş elbiselerle eve gittiklerinde, nereden geldiklerini, “bu ne haldir?” diyerek, hiç sormuyorlar mı?

Bu yaştaki çocuklara, özellikle kızlara, böylesi durumlarda ne /neler olup, olacağıyla ilgili hiç nasihatlerde ve telkinlerde bulunmuyorlar mı?

Nasıl bir yetiştirme tarzları var ki, bu yaşta kızlar, erkekler gibi, ağıza alınmayacak bariz ve galiz küfürler edebiliyorlar.

Sorular, sorular…

Biraz dinlenelim, huzur bulalım derken, galiba daha çok yorulduk, kaygılandık ve endişelendik.

Cevaplanması gerekli önemli sorular. Aileler, anneler, babalar, çok düşünmeli, “kızlarım evden çıkınca kiminle, nereye, nasıl gidiyorlar?” diye biraz daha dikkat etmeliler. Yoksa Allah muhafaza, telâfisi çok zor manzaralarla karşı karşıya kalabilirler.

Kerim BAYDAK

[email protected]