Çocuklarımıza makam veya para sahibi olmadan önce “insan” olmayı öğrettiğimiz gün geleceğe dair ümitvar cümleler kurabiliriz.

Zira insan olmayı öğrettiğimiz gün; insan olmanın gereği olan hakkaniyeti, insaf ve merhameti de öğretmiş oluruz. Haliyle hakkı olmayana tevessül etmemeyi ve layık olmadığı bir şeyi talep etmemeyi de öğretmiş oluruz.

İnandığı ile yaşadığı arasındaki hassas dengeyi gözetmeyi öğrendiği gibi amacına ulaşmak için değerleri suiistimal etmenin, bu uğurda insanları aldatmanın haysiyetsizlik ve alçaklık olduğunu da öğrenir.

Ahlaki ve insani değerleri kendisine basamak değil baş tacı yapmayı öğrenir.

En iyiye, en güzele, en mükemmele ulaşma yolunda süfli metotlardan uzak durmayı kendisine şiar edinir.

Makam ve para kaynaklı saygınlığın etrafında yalaka ve dalkavukları çoğalttığını, dolayısıyla gözlerin kör beyinlerin işlemez olduğunu öğrenir.

Asalak olmamayı öğrenir.

Emeğin ve alın terinin kutsallığını, kadir kıymet bilmeyi, vefayı öğrenir.

İnsan olmanın bir “değer” olduğunu, buna aykırı yaşamanın da hiçbir şeye değmeyeceğini öğrenir.

Ve çocuklarımız bütün bunları kitaplardan önce bizlerden, yani, ailesinden, okulundan ve çevresindeki insanlardan öğrenir.

Önce biz insan olacağız ki sonra çocuklarımız da bizden öğrensin.

Yani çocuklarımız “insan” olmayı insanlardan öğrensin.

Sözü fazla uzatmadan yazımızı ibretli bir hikâye ile sonlandıralım.

Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:

“Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?”

“On yılda” demiş kavak.

“On yılda mı?” diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.

“Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!”

“Doğru”, demiş kavak.

Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:

“Neler oluyor bana ağaç?”

“Ölüyorsun”, demiş kavak.

“Niçin?”

“Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.”