Benim rahmetli baba tarafından tek akrabam var. O da halam. İki kardeşlermiş. Hatta rahmetli babam ana karnındayken babasız kalmış. O yüzden iki kardeş daha da bir başka bağlıydılar birbirlerine. Halam çok genç kocasını kaybetti. Rahmetli enişte Manisa Orman Bölge Şefiydi. Öylesine mesleğine sevgiyle bağlıydı ki bu sevgi, adının bir piknik yerine verilmesi ile taltif edildi sonradan. Çocuklarının adı da bu sevginin göstergesiydi. Beş çocuğunun adı şöyleydi; Çınar, Pelin, Ladin, Çığ ve Ardıç. Çığ rahmetli oldu.

      Benim çocukluğum Çınar ağabeyimin adının bir ağaç adı olması ile ilgili zorunlu bir ağaç sevgisiyle başa baş gitmiştir. Çınar ağabeyimi de ağaçları da çok sevdim ben çocukken. Sonra her ikisi de yaşantımdan yavaş yavaş çıktı gitti. Bugün her ikisine de yer vermeye hazırlıyorum gönlümü, gerekli ayak işlerini yaparak. O yüzden olsa gerek çok seyrek açtığım televizyonda “ Çınar Ağacı “ filmine denk gelince oturdum izledim. Konu, izleyiş amacımdan çok farklı gibi gelse de baştan, final bir harikaydı. Bütün puzzle parçaları oturdu yerli yerine.

     Öylesine bir bütün ki yaşanılanlar, zaman ayırıp sabırla birleştirirsen ipuçlarını hiçbir şeyin tesadüf olmadığını görüyorsun. Son zamanlarda birdenbire yoğunlaşan ağaç, çiçek yani bitki aşkım beni baştan şaşırttı. Şöyle ki: Annemin belediyenin yol genişletmek için aldığı bahçesindeki meyve ağaçlarının, kardeşimin köydeki bahçesine nakledilmesi; halamın eski evinin bahçesindeki iki palmiyenin yine aynı sebeple bir çay bahçesinin girişine taşınması; bana ait, adının Ak Yıldız olduğunu yeni öğrendiğim çiçeğin annem tarafından gözü gibi bakılması; benim oğluma ait Bonzai’yi korumak adına gösterdiğim çaba karşısındaki yoğun duygusal tepkilerim, hiç de boşuna değil aslında. Çünkü benim çocukluğum hep bahçeli evlerde geçti. Ağaçlar, çiçekler, hayvanlar ve bunları seven insanlar vardı hayatımda. Oturup şimdi çok uzaklarda olan o günlere baktığımda, iki buçuk yaşında Özlen ’in öğle uykusundan kurtulmak için kaçtığı bahçedeki Hanımellerinin kokusu bile burnuma geliyor.

     Ben; çiçekleri, ağaçları, hayvanları ve bir de onları sevenleri çok sevdim. Hep de seveceğim yaratılanı Yaradan’dan ötürü. Hoşuma giden ve alıntıda bir İrlanda duası olduğu söylenilen dileklerimi iletmeden geçemeyeceğim:

“ Yolunuz istediğiniz yere çıksın, rüzgâr daima arkanızdan essin. Güneş yüzünüzü ısıtsın, yağmur tarlalarınızdaki toprağı kabartsın ve tekrar karşılaşıncaya kadar… Tanrı sizi yumuşak avuçlarında korusun. Tanrı sizinle olsun. Hoşça kalın.

  (Not: Bu yazı uzun bir süre önce yazılmıştı. Ne yazık ki, kısa bir süre önce Çınar ağabeyimi de kaybettik. Ben bugün, babamın meyve ağaçlarının da olduğu bahçede bulunan Çınar ağacına su verirken- ki buna hep özen gösteririm- bu yazımı anımsadım. Paylaşmak istedim. Teşekkürler.)