Afet Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (AFAM) Koordinatörü Serhat Yılmaz, boğulma vakaları ile ilgili açıklamalarda bulundu. 
Yılmaz,“Türkiye’de farklı kurumların yayınladıkları istatistiki bilgilerde boğulma sayısının her yıl 700 ile 1200 kişi arasında değiştiğini görüyoruz. Bu raporlarda yer alan sayıları 20 yıllık dilimlere ayırdığımızda ise neredeyse her 20 yılda bir 1999 Marmara Depremi’nin neden olduğu kayıplardan daha fazla kayba neden olduğunu görmekteyiz” dedi.

-"VAKALARIN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞUNU TATİLCİLER OLUŞTURUYOR"
Boğulma vakalarının yarısından fazlasının genç kuşakta görüldüğünü belirten Yılmaz, “Bölgesel olarak incelediğimizde ise üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen iç bölgelerde gerçekleşen boğulma vakalarının sahil kıyılarına göre daha yüksek olduğu görülüyor. Bu durumun en önemli sebebi vatandaşların akarsu, baraj, göl ve sulama kanalı gibi yerlerden faydalanmak istemeleri olarak öne çıkıyor. Bundan başka, çeken (rip) akıntı bölgelerinde, yüzülmesi yasak olan alanlarda ya da cankurtaran ve tesisleşme gibi hizmetlerin olmadığı sahillerde daha çok boğulma vakaları gözleniyor. Çeken akıntıya kapılanların büyük çoğunluğunun ise iç bölgelerden gelen tatilciler olduğu, genellikle sahil kesimlerinde yaşayanların bu akıntılar hakkında bilgi sahibi oldukları yine müdahaleci ekipler tarafından bildiriliyor” diye konuştu.

-"GÖREVLİLERİN UYARILARINA KULAK ASMIYORUZ"
Boğulma vakalarında rastlanan en önemli sebebin “görevlilerin uyarılarına dikkat etmeme” olduğunun altını çizen Yılmaz, “Hangi tür sularda yüzülebileceği ve yüzülecek suyun tanınması gibi konular ile ilgili bir bilgisizlik durumunun yaygın olduğu görülüyor. Bu nedenle önlenebilecek kazalar olarak kayıt edilen bu nedenli boğulma vakalarının engellenebilmesi için alınacak önlemlerin artırılması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Yılmaz, boğulma tehlikesine karşı uyarılarda bulunarak, “Cankurtaran hizmetinin olmadığı denizlerde ve havuzlarda cankurtaran görevlendirilmesi ve ziyaretçi yoğunluğuna göre sayılarının arttırılması, tesisleşmenin olmadığı yüzülebilecek alanlarda uyarıcı levhaların ve işaretlerin yerleştirilmesi, küçük yaşlardan itibaren yüzme ve yüzülebilecek sular konusunda eğitimlerin verilmesi, gerekirse okullarda zorunlu ders olarak müfredata eklenmesi, belediyelerin yüzme bilmeyen yetişkinlere yönelik yüzme benzer eğitimler organize etmesi ve toplumun bu konuda farkındalığının artırılarak bilinçlendirilmesi şart görünüyor. Özellikle 0 – 5 yaş grubunda yer alan çocukların yüksek risk grubunda oldukları unutulması ve sürekli ailelerinin gözetiminde olması son derece büyük önem arz ediyor.” diye konuştu.

Kaynak : PHA
Kaynak: pha