Hep Asım Öcal abimiz anılarını anlatıp gülecek değilsiniz ya. Birazda biz anlatalım bize de gülün.

Sene 1997. İki Yıllık evliyim. Doğduğum, büyüdüğüm beldede, anayol üzerinde Mini Market işletiyorum. Marketimde günün şartlarına göre, Gıda ve temizlik maddeleri dahil her şey var. Yani her şey var derken Belde şartlarına göre azda olsa her şeyi bulundurmaya gayret ediyorum. Tüp bayiliğimin ve gazete bayiliğimin yanı sıra elektrikli aletler de var. Ayrıca marketimde kontörlü telefon da var, kaset satışımızda var.( O yıllarda daha CD, DVD, VCD, gibi ürünler buralara henüz gelmemiş)

Kaset satıyoruz tabi ki bol bol müzik de dinliyoruz. Bir gün yine sabahleyin marketimi açtım. Siyasi görüşümüz farklıda olsa sesini çok beğendiğim ve sevdiğim sanatçı Selda Bağcan’ın kasetini koymuş, sesini de dışarı hoparlöre vermiş dinliyorum. Markete (üstü başı fazla düzgün de değil, fazla kötüde değil) bir adam girdi. Kontörlü telefon var mı? Dedi. Var buyurun şurada dedim. (O zamanlar cep telefonları yeni yeni çıkmıştı ama bizim buralarda pek nadir kişilerde bulunuyordu. Bu sebeple ihtiyacı olanlar gelip kontürlü telefonlarla konuşuyorlar.) Adam telefonu aldı eline çevirdi bir yerleri arayarak konuşmaya başladı. Amirim şöyle, amirim böyle, amirim şunu yaptık, amirim bunu yaptık. Bende duyuyorum ama duymamış gibi yapıyorum. Telefonu kapadı. Borcumuz ne kadar dedi. Şu kadar dedim. Ödedi gitti.

Aradan bir süre geçtikten sonra yine geldi. Telefonla bir yerleri aradı. Bu seferde bunu yaptınız mı? Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın diyerek emirler yağdırarak telefonu kapadı. Bana yine ücretini ödeyerek gitti.

Biraz sonra yine gelerek, aynı şekilde bir yerleri arayarak emirler ve talimatlar verdi. Başka bir yerleri arayarak da telefonun karşı tarafındakine raporlar sundu. Telefon konuşması ve sigara, çikolata gibi aldıklarının ücretini ödeyerek gitti.

Şaşırdım kaldım. Bende müthiş bir merak uyandırdı. Bu adam da kimdi böyle. Neyin nesiydi. İn mi?, cin mi?, Mit mi?, Ajan mı?, İstihbarat mı? Aklım kaldı.

Biraz sonra yine geldi. Biraz oturabilir miyim dedi. Bende tabi ki buyurun diyerekten yer gösterdim.

Bende merak uyandırdı ya. Bu gizemli adamı konuşturacağım güya. Hayırdır ağabeyciğim, bayağı telefon trafiği yaptın dedim. Bana şöyle bir baktı. Bak kardeşim dedi. Buraya geldim mecbur telefon görüşmesi yapmam gerekiyordu. Sende çoğu konuşmamı mecburen ister istemez duydun, her şey aramızda kalsın, kimseye benimle ilgili bir şey söyleme, ben şu anda çok önemli görevdeyim dedi.

Tabi beni merek saldı ya. Bu işin aslını öğrenmek istiyorum.

Abi kimseye söylemem tabi ki dedim.

Tamam diyerek anlatmaya başladı.

Ben gizli istihbarattan Başkomiserim,  Ankara’dan ekip olarak geldik, Bölgede büyük bir istihbarat çalışmamız var dedi.

Malum o zamanlar terörde had safhada. Bende heyecanla dinliyorum. Adamın anlattıklarına öyle bir kapılmışım ki o an içinde ah keşke bende istihbaratçı olsaydım diye geçiriyorum.

Bu arada öğlen yemeğimiz geldi. Misafirimiz ağır misafir. Yemeğimiz ağır, içecekler o biçim. Yemeğimizi yerken marketten içeri genç bir bayan girdi. Bayan dilenciye benzemiyor. Giyimi, kuşamı yerinde. Ama elini uzatarak bir sadaka verir misiniz dedi. Yanımdaki adama baktım göz ucuyla bayana bakarak gülümsüyor. Ben kasaya geçerek az çok demeden bayanı geri çevirmeden bir şeyler verdim. Bayan, Allah razı oldun diyerek çıktı gitti.

Bizim istihbaratçı hala gülümsüyor. Bende ne olduğunu anlamak için abi hayırdır dedim. Biraz önceki bayanı gördün değil mi dedi. Bende evet ne oldu ki dedim. İşte o benim ekibimden dedi. İstihbarattan dedi. Börgenek Köyünün oraya dilenci kılığında konakladık, görev icabı herkes bir yerlere dağıldı dedi.

Beldemizde daha önce hiç görmediğim birkaç adam görünce, ben tam inanmaya başladım. Bayağı etkilendim. Adama hayranlık duymaya başladım. O anlatıyor ben dinliyorum. İçimde geçiriyorum. Kesin istihbaratçı. Dört dörtlük görev yapıyorlar.

Bizim Başkomiser anlatıyor, şurada şu operasyonu yaptık, burada bunu yaptık, senin bilmediğin neler var neler… Bende öyle bir dalmış dinliyorum ki bazen arada markete giren müşterileri bile görmüyorum. Bazılarına içinden kızdığım bile oluyor sohbeti bozuyorlar diye.

Başkomiser ben bir çıkıp ortalığı kontrol edeyim, elemanlar ne durumda bakıp geleyim, kaldığımız yerde devam ederiz dedi. Gitti biraz sonra geldi. Ya bu işleri biliyorsun, görev gereği yanımıza ne kimlik ne telsiz nede yeterince para alıyoruz. Benim üzerimde şuan para yok dedi. Elemanlarımıza yiyecek, içecek bir şeyler lazım. Ben marketten alayım, konakladığımız yere götüreyim. Ücreti neyse oradan alıp geleyim dedi.

Bende tabi ki, ne lazımsa söyleyin ben hazırlayayım dedim. Lazımları listeledi bende paketledim. Aldı gitti. Bekliyorum ki komiser gele. Bir türlü gelmedi. Koskoca devletin görevlisi beni kandıracak hali yok ya diyerekten aklımdan geçiriyordum ki, amcam içeri girdi. Yunus nasılsın yeğenim dedi. Bende iyim amca teşekkür ederim, çalışıyoruz işte dedim. Gel otur diyerekten hemen yer gösterdim. Amcam yanıma oturdu. Ya biraz önce marketin önünden geçtim işim vardı uğrayamadım. Fındık markette oturuyordu. Hayırdır ne diyordu dedi. Bir şey filan kaptırmayaydın bari dedi. Bende Fındık kim amca dedim. Fındık Mahmut var ya bağlı olduğumuz ilçede oturuyor onun lakabı fındık, dolandırıcının teki dedi.

Başımdan kaynar sular aktı sanki. Dondum kaldım. Verdim bile amca dedim. Yapma ya dedi. Gitti öyleyse mallar, asla alamazsın dedi.

Amcamla beraber hemen Jandarma Komutanlığına gittik. Karakol komutanları hepsi arkadaşlarım. Bizi kapıdan karşıladılar. Durumu detaylarıyla anlattık. Hemen askerlere emir verip Fındık’ı aratmaya başladılar. Fındık yok tabi ki. Uçmuş. Diğer gün Fındık İkamet ettiği İlçeden bizim karakola getirilmiş. Komutan arkadaşlar beni çağırdı. Gittim karakola. Baktım bizim komiser oturuyor karşımda. Bir sinirliyim bir sinirliyim. Adama ne desem sesi çıkmıyor. Şikâyetçiyim dedim. Paramı versin ve dolandırıcılıktan içeri girsin diye diretiyorum. Adam hiç seslenmiyor.

Sonra amcam beni yumuşatmaya çalıştı. Saf yeğenim dedi. Bu Fındık’ı tanımayan yoktur, sen nasıl daha önce tanımamışsın dedi. Bunu içeri attırsak da sana verecek parası yok, attırmasak da parası yok. Ne yaparsan yap boş dedi. Gel bu işten vaz geç dedi.

Biraz yumuşadıktan sonra bir adama baktım, bir kendime baktım gülümsemeye başladım. Benim gibi bir adamı bu adam bu şekilde dolandırıyorsa, adamın ne kabahati var dedim kendi kendime. Bütün suç kendimin dedim.

Komutan arkadaşlara salın gitsin, Bu da Bana Ders  Olsun Dedim.