Şuan yine elimde klasiklerden eğlenceli bir kitap var. Orijinal adı,  Three Men in a Boat… Yani Teknede üç kişi (Teknede üç adam)

Bilindiği gibi mizahın pek çok yönü vardır; acıtıcı, alaycı, ince, içten veya ikiyüzlü de olabilir. Bazı durumlarda insanları birleştirir bazı durumlarda ise ayrıştırır. Mizahi unsurlar barındıran sözlerde söyleyenin aklından geçeni anlamak çoğu zaman güç olabilir. Bu konuda sayısız kitaplar yazılmış fakat hala mizahın bazı yönleri öznel olarak kalmıştır.

Elimdeki kitapta mizah içerikli bir kitap, aynen açıklamamda olduğu gibi güldüren, bazı mizahi hikâyelerle güldürürken düşündüren…

Yazarımız Jerome Klapka Jerome, Teknede üç kişi kitabını 1889’da yayımlattıktan sonra 19.YY. için hayal edilmesi güç bir başarı kazanmış, ilk baskısının ardından yirmi yıl içinde yalnızca İngiltere’de iki yüz binin üzerinde, Amerika’da ise bir milyonun üzerinde satmıştır. Günümüze kadar hemen hemen her dile çevrilmiş, tiyatro ve sinema sahnelerine aktarılmıştır.

Kitap birinci dilden sanki karşılıklı konuşma şeklinde yazılmıştır. Akıcı ve yalın bir anlatımı vardır. Betimlemeler öyle yerli yerindeki hikâyenin geçtiği Thames Nehrinde geçtikleri yerleri gözler önüne seriyor. Bolca doğa ve canlılar üzerinde kişileştirilme yapılmış bu da akışın güçlü kalmasını sağlamış. Elimdeki baskı kalitesi ve çevirisi de güzeldi, böyle olunca bir su gibi akıp gitti kelimeler gözlerinin önünden.

Piyasada birçok baskı var bunlar içinden iyisini bulmak ve tam metne en yakınını tercih etmek gerekli. Birçok kısaltılmış metinleriyle çocuklara da hitap eden bir eser olduğunu unutmayın ve aldınız baskı çocuk baskısı olarak da elinize ulaşabilir. O zaman belki hikâyenin derinliklerine inemeyebilirsiniz.

Gelelim hikâyemize. Spoi vermeyi sevmiyorum çünkü kitap okuyanlar çok iyi bilir ki bir kitabın sonunu söylemek yolculuğa çıkmadan yolda kalmak gibidir. Ben sizleri yolculuğa çıkaracağım ve siz bu yolculukta Thames Nehrinde bir geziye çıkacaksınız.

19. YY’ın getirdiği modern yaşamın debdebesinden sıkılan ve kendilerini her anlamda kötü hisseden üç arkadaş oturmuş dertlerinden söz ediyorlardı. J. daima kendini tıbbi anlamda hasta hisseden ve her an ölümünü bekleyen bir kişilik. Harris ise geceleri yatağa yattığında acınacak durumda olduğundan bahsetti, George de aynen Harris gibi geceleri olan kötü yanlarını anlattı. Onlar için hepsi birbirinden daha fazla hastaydı. Sonunda ihtiyaçlarının istirahat olduğuna karar verdiler, şehir hayatından uzak, kafa dinleyebilecekleri bir tatil yapmaya karar verirler. Birçok seçenekten sonra Thames Nehrinde tekne gezisine çıkacaklardı. Yanlarına da J.’nin Montmorency adlı köpeğini de alacaklardı.

Bir durum vardı ki, bu üç arkadaşta birbirinden beceriksiz, birbirinden tembel ve sakardı. Köpeklerinin de kendilerinden aşağı kalır yanı yoktu. J. yaşadıklarını anlatırken geçmişte yaşanan bazı hikâyeleri de ekliyor, okurken gülmekten kırılıyorsunuz. Aynı zamanda yazar, yaşadığı dönemle 2000’li yılları hayal ediyor bazen ona cevap vermek geliyor içinizden…

Eğlenerek okuyabileceğimiz güzel bir kitap…

Sevgilerimle;