Parçadan bütüne ulaşmaktır niyetim. Yaşadıklarımın bugünden yola çıkarak izini sürmek ve onlara anlam katmanın, onurlandırmanın yanı sıra artık işime yaramadığını düşündüklerimi de çıkarmaktır hayatımdan. Çünkü kendimi çok yorgun hissediyorum.

Üstelik yeni bir yıla girmeye hazırlanırken tam da zamanı diye düşünüyorum. Elimden çıkarmayı düşündüğüm kitapları okumaya devam ediyorum. Şu an elimdeki kitap “ Lakin Bu Bir Masal “  Jale Şengün’ ün. 28.08.2016 tarihinde alıp okumuştum ve hayatıma yaseminli yeşil çay girmişti. Tabii o bir simge aslında o kitapta işlenen naifliklere ithafen.

Bugün gündemim doğrultusunda farklı bir boyutuna değinmek istiyorum “ kız kardeşliğin”. Benim kız kardeşim yok. Fakat hep kan bağı olmasa da o yakınlık peşinde koşup durmuşum, o kavrama kendimce masallardakine benzer bir de kılıf seçmişim.

Olmadı, olmuyor tabii. Anlayacağınız aynı kılıfa sığınıyorum. Şükürler olsun mızrağın ucunu görünce geri çekilmesini biraz olsun bugünlerde başarabiliyorum. İşin kendince bir sürü açılımı var. Konuyu sınırlandırmak adına tek cepheden bakmak istiyorum.

Nedir? Kadının kadını koruması kollaması, benim için nasıl seyrediyor, biraz bu konuda kendimi duyabilmek istiyorum.

Çocukken babamın erkek gibi kızı olarak, belki de kızdan çok erkek arkadaşım vardı. Bunun dışına çıkabilecek ilk deneyimlediğim şey yakın akrabam, akranım bir kızla beni, iki erkek arkadaşın kafamıza karpuz atarak kaçıracaklarını duymakla yaşamıştım. İçim bir hoş olmuştu kendime bile itiraf edemesem de.

Uzun yıllar sonra hani o çocukken akrabam olan kızı kaçıracak erkek vardı ya, onunla üniversitede yollarımız kesişti. Bana evlenme teklif etti. Düşünmeden reddettim. Çünkü o arkadaşımın aşkıydı, lafta da olsa.

“Bir insanın anavatanı çocukluğudur” derler ya, ben de oralarda bir yerde takılı kaldım sanırım. Ne de olsa biz masallarla büyütülen çocuklardık. Hala ayırmakta güçlük çekiyorum gerçekle masalı.

Başka kişilerle evlendik çoluk çocuğa karıştık derken, ilk boşanmamdan sonra yine arkadaşımın aşkı dediğim kişinin aracılığı ve koşulların zorlamasıyla- belki de teselliyi yine eski defterleri karıştırıp çocukluktan medet umma da olabilir- benimki dediğim kişiyle kesişti yollarımız. Bekâr insanlar olarak bir yakınlaşma oldu aramızda. Fakat daha adını koyamadan iletişim koptu.

Bu ve benzeri yaşadığım olaylardan çıkardığım ders ise yalnızca bugün için; kutsal olan şey yaşamak. Onun için, gerekirse çocukluğum denilen anavatan bile terk edilir. Ne de olsa göçmen çocuğuyum ben. Bunu da itiraf edeyim ki özgürleşeyim.

Öncelikli niyetim iyileştirmek bu bağı. Annem diyor ki; ‘Çocukluğunuzda sevilmiyor istenilmiyorlar diye, göçmen değiliz biz’ derdiniz. Sonra öbür uca gittim. Derken bugün belki sembolik de olsa dengeye gelebilmek önümüzdeki yılda Özlen’ in Özlen’ e hediyesi olur. Bakalım.