Gerçekleşmesini istediğim rüyalardan biri de her türlü koşulun hazır olduğu bir dönemde kitap yayınlamaktır. Olur mu? Bakalım.

Sanki bir rota çizip oradan kendimi geliştirerek bu sonuca ulaşacakmışım gibi düşünceye sahibim. Bu, kendini yetersiz hissedip değersizleştirmek mi anlayamadım.

Tek bildiğim yakaladığım ipuçlarından hareketle yazmak ve geri bildirimleri dinlemek ama sonunda kendi bildiğini yapmak. Bu bir meydan okuma olmak zorunda değil. Yaradılışına saygı duymak da bir seçim. Tüm yaratılanlar gibi kendime özgü bir anlayışa, algıya sahibim. Bu dünyaya diğerleri gibi bir şeyler deneyimlemeye geldim. Hatta son zamanlarda deneyimlerimizin ne kadar eşsiz olduğunu düşünüyorum. Böyle olunca gün geçtikçe ‘damdan düşenin halinden damdan düşen anlar’ anlayışına inancım da zayıflıyor. Üzülüyorum.

Üzülmemin altında yatan nedenlerden bazıları; bu inanç beni yaşama sıkı sıkı sarılmam için motive ediyor, deneyimlerimin bir gün birilerinin işine yarayabileceği inancı yaşamımı anlamlı ve yaşadıklarıma katlanabilir kılıyor.  Hâlbuki artık sadece duyguların genel anlamıyla karşılık bulduğunu düşünüyorum.’Canım yanıyor‘ dediğimde bende karşılık bulanla onunkinin kesiştiği noktadır anlık paylaşım. O kadar. Verilecek tek yanıt bence ’canının acıdığı yerden öpeyim’ demektir.

Böyle olunca her deneyim kendi içinde çok özel ama ne yazık ki işe yarar gelmiyor bana. Çünkü ne kendi yönünü belirlemede ne de başkalarının yönlerini belirlemesinde yardımcı oluyor. Böyle olunca da grup olmak işlevsel gelmiyor bana. Lafı döndürüp dolaştırıp son yıllarda kendimi ait hissettiğimi zannettiğim gruplara getireceğim. Şu sıralar hiçbir yere ait hissetmiyorum kendimi. Bu neden böyle araştırıyorum. İyi kötü, doğru yanlış saptamalarına girmemeye özen göstererek araştırıyorum. Bir sonuca varır mıyım ya da varmam gerekiyor mu? Bilmiyorum.

Bilmediğimi itiraf ettikçe yanıtlar kendiliğinden geliyor. Bu yanıtlardan biri, şu sıralar okuduğum kitaplardan ‘Ren Geyiği Türkleri/ Dukhalar’ adlı kitaptan geldi. Göçebe topluluklar için elzem olan grup olma özelliğinin yanı sıra bireyselliğe duyulan saygının göstergesi tespitler beni çok etkiledi. Örneğin mevsimler gereği gerçekleştirdikleri göçler esnasında kimse ne zaman yola çıkacağını paylaşmazmış. Gerekli ritüelleri yerine getirip anlık eylemlerle yola çıkarlarmış ki bireysel olarak farklı davranmak isteyenlere alan açmış olsunlar. Tabii bunu burada birkaç cümleyle özetlemem olanaksız. Fakat ben alacağımı aldım. Bireysellik ile toplumsallık arasındaki o ince çizgi her zaman var. Fakat bazen öyle belirsizleşiyor ki netleşmesi için ayak işi yapmam gerekiyor.

İşimiz ne o zaman, araştırmaya devam. Deneme mi olsun kısa öykü mü olsun deyip kafa patlatacağıma akışa bırakmak en iyisi. ‘Doğmamış çocuğa don biçmek’ derler ya bizimki o hesap oluyor. Dileğim bu rüyamın gerçekleşmesi. Fakat şunun da farkındayım, her rüyanın gerçekleşmesi şart değil. Bazen görülmüş olması bile yeterli.