Biliyorum bu satırları hiçbir zaman okumayacaksın. Bunu bilmek açıkçası daha rahat yazmamı, kendimi daha rahat anlatabilmemi sağlıyor. Öbür türlü olsa “ acabalar “ beynimi kemirecek ve yazı benim için işkenceye dönüşecekti. Hâlbuki sadece birbirimizin hayatına dokunup geçiyoruz, o kadar. Gel de bunu kendini çok ciddiye alan gönlüme anlat.

Sen, sevgili Bilge öğretmenim; benim ortaokulda İngilizce öğretmenimdin. İnce, uzun, biçimli bir vücuda; upuzun, gür saçlara; çok güzel ve hiç makyajsız görmediğim bir yüze sahiptin. Ayrıca çok çeşitli ve çok şık giyinirdin. Kaliteliydi her şeyin. Zevkliydin, yakıştırmasını bilirdin giydiklerini. Kibardın, diksiyonun güzel, alımlı bir genç kadındın velhasıl. Ben sana hayrandım. Gözlerim hep üzerindeydi. Hatta birkaç yıl aynı mahallede oturduk. Ahretliğim dediğim en samimi arkadaşımın kiracısıydın aynı zamanda. O yüzden seni okul dışında da görme olanağına sahiptim.

Bunca güzelliğin yanı sıra sende beni ürküten bir şey varmış, buna son zamanlarda çok sık kulaklarını çınlatarak temas edebiliyorum ancak. Bu yalnızlığınmış. Çevrende hiç kimse yoktu. Bir hayalet gibi dolaşırdın ortalarda. Sana ulaşmak mümkün değildi. Benim gibi kalabalık bir sülalede büyüyen ve üstelik hiçbir zaman arkadaşsız yapamayan bir insan ( ya da o zamanlar için çocukluktan çıkmaya çalışan biri) için bu korkunç bir şeydi. Kâbus gibi. O günlerde farkında olmadan aslında ben bir karar almışım; ben Bilge öğretmen gibi yapayalnız kalmayacağım.

Ogün için korku ile alınan bu karar, bu gün kibrimden dolayı kâbusum oldu. O yüzden kulaklarını sık sık çınlatıyorum. Kulaklarını çınlatıyorum diyorum, çünkü hayatta olduğunu biliyorum. Annem pazarda görmüş seni. Yine tek başınaymışsın.

Bugün artık “melankolik yalnızlık “ ile tek başınalığın ayırdına az çok varmış olsam da, sen benim için öyle ya da bir simge haline gelmişsin. Ben de bugün tek başıma oturduğum muhitimde kim bilir kaç kalabalık ailede yetişen çocuk için öylesine aykırı duruyorum. Kim bilir kaçının hayatına olumlu- olumsuz dokunuyorum.

Bu bağlamda dönüp kendime diyorum ki; sen artık çocuk değilsin, bu duygularla baş edebilecek bir yerdesin. Tıpkı Bilge öğretmenin gibi. Bu bazen işime yarıyor. Yaramadığın da soruyorum kendi kendime: “ Acaba Bilge öğretmenim nasıl yaptı? “ Tabii, soruma yanıt koca bir boşluk. Herkes ancak kendindekini biliyor. İşte işin sırrı da bu olsa gerek; yaşam böylesine tek başınalık.