Bir dergide rastladığım konu başlığı; “ Mutsuzluk Beyaz Yakalının Kaderi mi? “. İlginç geldi.

Okumaya başlamadan önce, bendeki ilk çağrışım, malum; bizim ilkokul öğrenciliğimiz. Tabii, az-çok onunla ilgili olmadığını tahmin ettim, kastedilenin ne olduğunu bilmesem de.

Girmişken o yıllara, biraz yâd edelim o zaman eskileri. Siyah önlüklerin üzerine, kolalı beyaz yakalar ne güzel de yakışırdı. Kolası çok sert olduğunda biraz boynumuz acırdı ama olsun. Severdim ben o beyaz yakalarımızı. Zaten, o dönem sorgulamazdım temizlik ve disiplin kurallarını.

Başta annem evde ( kolalı çarşaflarda ve yastıklarda yatmaktan hala çok hoşlanırım ) sonra da okul idaresi çok sertti bu konularda. Hele bir de “ Baş Öğretmen “ ( inşallah doğru hatırlıyorumdur) diye biri vardı ki… Çok seyrek uğrasa da, kendisi ve gölgesi hep üzerimizdeydi. Konu gittikçe dağılıyor.

Hadi toparlayalım! Yazıyı okudukça “ Beyaz Yakalının “ tanımı çıktı ortaya.

“ En yalın tabiriyle üniversite bitirdikten sonra bir kurumda çalışan, giriş pozisyonundan altın yakaya kadar giden kademede uzmandan müdüre, direktörden müdür yardımcısına kadar olan pozisyonlarda bulunan bankalardan şirketlere tüm kurumlardaki ofis çalışanları…”

Tabii, konu “Beyaz Yakalının Mutsuzluğu “ olunca, iş dayanmış gelmiş kişisel gelişime. O kısmı da ayrı bir yazıya kalsın. Yazılması gerekiyorsa yazılır. Tıpkı benim kolalı çarşaflarda ve yastıklarda yatma özlemim gibi. Yaşanılacaksa yaşanır.