Çalışkan ve başarılı bir öğrenciydim yetişme çağıma kadar. Sonra da eskisi kadar hırslı olmasam da genelde yine çalışkan ve başarılı oldum öğrencilik yıllarımda.

Hep verilen ödevleri, elimden gelenin en iyisi ile yaptım. Tabii, o dönemler hep daha iyisini arzulasam da, ağzımdan çıkan bir tek cümle vardı; “ Ben ödevimi yaptım öğretmenim.”

Özellikle niye “ Ben “ diye altını çizerdim acaba. Muhakkak bir parça kibir vardı ödevini yapmayanlarla kendimi kıyasladığımda. Fakat asıl, korku kökenli olduğuna çok eminim. Çünkü yapmayanlara öfkelenen öğretmenin gazabına uğramak istemiyordum. Onca telaşım, hemen belirteyim ki; kuru gürültüye gelip ben de cezalandırılmayayım, diyeydi.

Bugün de sevgi ve onay arayışım ne yazık ki, ödevlerimi yapıp yapmamamla at başı gidiyor. Her şeye bir ödev zihniyetiyle yaklaşıyorum. Bu yüzden hobilerim bile zevk olmaktan çıkıp işkenceye dönüşüyor.

Tanrı ile iletişimim de bu doğrultuda. Hep –meli, -malı üzerine. Zorunluluklar yönetiyor hayatımı. Hâlbuki beni rahatlatacak bir sözcük var; “ istemek.”

Ne kadar sade ve insanca. “ Tanrım ben ayak işlerini yaptım, lütfen beni sev ve hep yanımda ol. Lütfen!”