İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, parlamentoda yemin ederken, Suriye’de eli kanlı terörist Beşşar Esed rejimine de destek vermeyi ihmal etmedi. Hatta “arkandayız” diyerek, korkmaması gerektiğini söyledi.

Suriye ile İran halkları arasındaki derin, stratejik ve tarihi bağları dünyadaki hiçbir gücün koparamayacağını söyleyen Ruhani, İran İslam Cumhuriyeti’nin, Suriye ile ilişkileri güçlendirmeyi amaçladığı ve bunu, bütün engellere göğüs gererek yapacaklarını söyledi.
İran, “İslam Cumhuriyeti” olduğunu söyleyen bir ülke…
Halkının özgürlüğünü “İslam” adına elinden alan, yine eli kanlı teröriste “İslam” adına destek veren ucube bir anlayışa sahip bir ülkedir İran…
Zalim İran Şahı Rıza Pehlevi’den ülkesini teslim alan, halkın kurduğu bir yönetim.
Zulümlerle dolu uzun bir zaman diliminden sonra, halk ayaklanmasıyla İmam Humeyni’yi Kum kentinden Tahran’a taşıyan bir ülke…
Böyle bir tarihi dönüşümü olan bir ülkenin, Suriye’yle nasıl bir benzerlik kurduklarını anlamakta zorlanıyorum.
Bu hangi tarihsel bağmış, doğrusu anlayamadım.
Kadınları öldürmek mi?
Çocukları katletmek mi?
Kendi halkının üzerine top, tank, tüfekle saldırmak mı?
Tarihi bir kenti, ibadethaneleriyle birlikte yerle bir etmek mi?
Kürtleri insan yerine koymamak mı?
Mezhepsel çatışma çıkarmak için yalan yanlış bilgileri yaymak mı?
Kendi öldürdüğü minicik bebekleri, “Allah” diyen insanların üzerine atmak mı?
İran’la Suriye arasında nasıl bir stratejik bağ var?
Hangi tarihi bağları koparmaya güç yetirilmeyecek?
Esed, neyden korkmayacak?
Bu soruları çoğaltmak mümkün ama benim zoruma giden, Müslüman olduğunu söyleyenlerin, katliama arka çıkması.
İnandığınız dinde cinayet işlemek yok.
Minicik bedenlere kuşun sıkmak yok.
Hatta bu savaş da olsa, barış da olsa kadın ve çocuklara karşı girişilecek böylesine aşağılıkça bir eylem, İslam dininde de yok, başka dinlerde de…
Şu da bir gerçek ki, insan öldüren Müslüman olamaz.
Ya o başka bir dindendir ya dinsizdir ya da çok aşağılıkça bir maskeyle iğrenç yüzünü gizlemeye çalışmaktadır.
Adının ne olması, neye inandığı, nasıl yaşadığı, neleri kutsadığı, hangi değerlere sahip çıktığının hiçbir önemi yok.
Eğer bir insan, zulmediyorsa,
İnsanları öldürüyorsa,
Kadın ve çocuklara kıymadan hedef tahtasına koyabiliyorsa bu insan, asla ama asla Müslüman olamaz.
Müslümanım” demek veya “İslam Cumhuriyeti” adını kullanmak, birilerini Müslüman yapmak için yeterli değildir.
 Amerika’nın uşağı, İsrail’in oyuncağı haline gelen Ortadoğu’nun bütün ülkelerinde yöneticilerin “Müslüman” tavırları, onların Müslüman olarak tanıtılmayacağını özgürlük isteyen halkına gösterdikleri zulümle biliyoruz.
Mısır’da, halkın seçtiği iktidarı alaşağı eden Sisi, beş vakit değil, bin vakit namaz kılsa da, onun küffarın hizmetinde birisi olduğunu değiştirecek hiçbir fıkhı bilgi bulmak mümkün değildir.
Suriye’de insanları katleden Esed’in hangi dinden olması hiç önemli değildir.
Irak’ta Saddam Hüseyin’in, Libya’da Muammer Kaddafi’nin tekbir getirip namaza durması, onların yaptığı zulmü haklı gösteremez.
Sadece bu değil elbet, bir Müslüman, yaşam şekliyle Müslüman olabilir, lafın gelişi olarak değil.
Bir Müslüman hırsızlık yapamaz, haram yiyemez, milletin hakkını gasp edemez, işkence yapamaz, zulümle adı anılamaz…
Helali haram diye gösteremez, içki içemez, faiz yiyemez…
Bütün bunları yapanları “günahkâr” olarak göstermek, bu eylemleri İslam’a mal ettirmeye neden olamaz.
Hele hele katliamı aşarcasına, aşağılıkça, korkakça, sapıkça insanların üzerine ateş açamaz…
Bunu yapanın Müslüman olup, olmaması, İslam dinine bir helal getirmez, sadece o kişinin ne kadar alçalabildiğini gösterir hepsi o…
Peki ya destek verenler?
Bütün bu iğrençliklere destek verip, “arkandayız, korkma” diyenler, en az bu cinayeti işleyenler kadar alçaktır, adidir…
İran’ın yeni Cumhurbaşkanı, Esed’in neyden korkmaması gerektiğini öğütlediğini bilmiyorum.
Öte dünyada hesabı görülürken, şefaat edecek yüzünün olacağını sanıyorsa yanılıyor.
Kanımca, Esed’i boş versin…
Katliama arka çıktığı için korkması gereken birisi varsa, tam da o kürsüde, bu iğrenç lafları söyleyendir, başkaca da bir şey bilmem gerekmiyor…
 
Tweetimden Seçmeler
Her karanlık gecenin bir nurlu sabahı vardır. Önemli olan sabaha değil, nura ulaşmaktır.