BAŞIN ÖNE EĞİLMESİN!
Yazılarını her zaman ilgiyle okuduğum Sn.Bekir Çoşkun'un , biz Cumhuriyet kadınlarına ithaf ettiği , "Başın Öne Eğilmesin kitabını okurken gerçekten " Canım acıdı" ülkemizde,  iklelerinden taviz vermeden, onurlu bir şekilde  ayakta kalmanın zorluklarını, bir gazetecinin , bir yazarın başına gelenler,  aslında hepimizin okuyup ders alması gereken bir kitap.

Gazeteci demek : iktidar ya da iktidarların yandaşlığını yapmak demek değildir. Çünkü iktidarlar gelip geçicidir, ancak ülke çıkarları kalıcıdır. Eğilmeden, bükülmeden işini yapmak  her gazetecinin asli görevi olmalıdır. 

 Siyasal iktidarın ya da iktidarların  öc alma duygusuyla hareket etmesi, temel hak ve özgürlükleri kısıtlaması demokrasiyi geliştirmez, büyütmez.  En çok yazarı, çizeri , gazetecisi   içerde olan ülkeyiz. Duayen gazeteci Sn. Uğur Dündar'a 2014’teki bir köşe yazısından dolayı dönemin ulaştırma bakanı Sn.Binali Yıldırım’a hakaret ettiği gerekçesiyle verilen 11 ay 20 günlük hapis cezası, ‘şerefe karşı işlenen suçlarla ilgili makale, tez ve kitap okuma cezası’na çevirildi.  Bu kadar bilgili, bu kadar okuyan , yazan, araştıran, çok sayıda kitaba imzasını atmış  bir gazeteciye   Kitap okuma cezası vermek Çok manidar !...

Gazeteci gerçekleri ve doğruları okuruna anlatma gibi vicdanı bir sorumluluğu vardır. Sn.Bekir Coşkun bunu en iyi yapanlardan biridir. Yazılarında hep ezilenden yana oldu. Mustafa Kemal 'in tam bağımsızlık ilkesinden, demokrasiden, özgürlüklerden dem vurdu. 
İsterseniz  bundan sonrasını usta kalem  Sn. Bekir Coşkun 'unun anlatımına bırakalım. 

"Büyük suçlar küçük kitaplara sığmıyor!"
"…başına bir şey gelen Türkiye'dir... Ben onun sadece sıradan bir gazete yazarıydım. Türkiye'nin başına bir şey geldiğinde herhangi bir ferdi yanar da gazete yazarı tutuşmaz mı?.."
"Bu kitap bir hesaplaşma, suçlama kitabı değildir. Sadece bir tespittir. Bilirsiniz, gazeteciler için 'tarihin tanığı' derler.
Bu bir tanıklık…
Tanık aynı zamanda suçludur…
Medyanın siyasi iktidara biat ettiği, toplumunu kandırdığı, olup-bitenleri milletinden gizlediği yerde ne özgürlük, ne insan hakları, ne demokrasi, ne hukuk olur. Ve gazete yazarı bu büyük suçun kaçınılmaz parçasıdır.
Ve bir gün herkes gibi gazetecinin de başına bir şey gelebilir.
O zaman suçlu tanık, aynı zamanda mağdurdur da…
"
Bu kitap, sadece benim   kovulma hikâyem değildir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurduğu, Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin teokratik devlete dönüşmesinin… Dini sermaye yapmış siyasetçiler ve Cumhuriyet'ten intikam almak isteyen tarikatların elinde çağdaşlık yolundan sapma öyküsünün küçük bir parçasıdır…Ben bu zamanda gazete yazarıydım sadece tüm bunlar bir gün gelip - geçebilir. 
Bir gün ülkemiz bıraktığı yerden çağdaşlık yoluna koyulabilir...
Yani derler ya; nehirler geri akmıyor...
Bir gün çocuklarımız elbette yeniden şarkılarını söyleyerek baştan yola kayulacaklar, bunu biliyorum. 
İyi ama...
Bu sönen yaşamlar, bu çürüyen hayatlar, bu acılar, bu kırılan gururlar , bu yanan canlar, bu kaybolan zaman?...
Bu gözyaşları?...
Yine de düşünüyorum ki: Yetişkinler olarak bizim yaşamlarımız, gelişmemiş bir ülkenin  gelişmemiş yaşamları olarak heder oldu gitti belki...
Ama Çocuklar?..
Onlar yanmasın...
Mutsuz bir toplumun endişe, korku , yokluk, yoksulluk içinde yaşayan bireyleri olmasınlar. 
Ve "Mustafa Kemal 'in Cumhuriyeti" için erken yıkıldı denmesin...
Tüm bunlar için..
Sözleri hiç aklından çıkmayacak o aydınlık  yüzlü kadınların.
" Başın Öne Eğilmesin"!...

23 .09.2019
Fatma Ulubey