Öncelikle belirtmeliyim ki memleketime hoş geldiniz. Sanırım başbakan olarak Adıyaman’a ilk ziyaretiniz. Umarım bu ziyaret son da olmaz. Çünkü biz Adıyamanlılar misafir perveriz. Misafir bizde baş tacıdır. Malum yaşadığımız coğrafya göz önünde. Güneydoğu Anadolu’nun teröre bulaşmamış, taviz vermemiş tek ili durumundayız. Bu neden ile Huzurun başkenti olarak lanse ediliyoruz.. Huzurun başkenti olmak ile de hiçbir sorunumuz çözülmüyor maalesef. Bana kalsa biz ırgat kentliyiz. Bu ırgat kent kelimesini kullanan tek insan da ben değilim. Irgatlık bizim kaderimiz değil, İşsizlik kaderimiz değil, Fakirlik kaderimiz değil, Hele asla da sahipsiz memleket değiliz. Bizim eksiğimiz nasıl isteyeceğimizi, kimden isteyeceğimizi ve ne zaman isteyeceğimizi bilememek. Öyle bir şehirde yaşıyoruz ki bürokratlarımız proje üretmekten çekinir korkar olmuşlar. Başında bulundukları kurumları hantallaştırmaktan başka yaptıkları hiçbir şey yok. Bu da bizim için bir eksiklik mi diye de düşünmeden edemiyorum. Gönül isterdi ki sivil toplum örgütlerimiz kurumlarımızın ve kendilerinin geliştirdikleri projeleri her platformda dile getirsinler. Halkımız da bu projelere dört elle sarılsa ve sahiplense. Maalesef hiç birimiz üzerimize düşen görevi yerine getiremedik. Bürokratlarımız ve başında bulundukları kurumlar ya ters tepki alırım korkusu ile proje üretmeyi bırak projelerin adını bile ağızlarına almaktan kaçınır oldular. Bu kurumları ve başındakileri kast ederken son bir yıl içerisinde atanan genç, dinamik kurum müdürlerini bu ithamlarımın dışında tutuyorum. Onların idealleri olduğunu ve bu ideallerini de harekete geçirdiklerini görmeyecek kadar kör değilim. Sivil toplum kuruluşlarımız ise kendi aralarında anlaşamıyorlar ki, çıkıp ta memleket sorunları için bir araya gelsinler. Memlekette bile iki ayrı baş tutturmuş sivil toplum kuruluşlarımız. Bu halde olan bu kurumlardan proje üretmelerini beklemek, memlekete katkı sağlamalarını beklemek bence boş bir hayalden öteye gitmez. Gariban Ahmet, Mehmet bir temizlik işine girebilmek için günlerce, aylarca siyasilerin kapılarını aşındırır. Dayısı var ise sorun yok. Ama dayısı yok ise vay haline. Irgatlıktan başka kaderi olamaz. Şimdi bu noktadan sonra söz sırası siyasette diyeceksiniz. Evet doğru haklısınız söz her zaman siyasette oldu. Hiçbir zaman bizlerde olmadı ki. Projeyi hazırlarsınız, alır taa Ankara’ya gidersiniz. Memleket için elinizi taşın altına koyarsınız. Gittiğiniz her kapıda beklersiniz, beklersiniz. Beklemekten başka yapacak şeyiniz yoktur. Çünkü o kapılara giderken icazet almadan gitmiştir siniz. Gelebileceğiniz son nokta burasıdır. Burada tıkanırsınız ve eli boş memleketin yoluna düşersiniz. Çünkü siz sahipsizdir siniz, ya da icazet almadan gitmiştir siniz. Ama icazet alıp gider ve kıytırık bir proje sunarsanız, kahraman olursunuz. İşte böyle sayın başbakanım biz böyle bir kentte yaşıyoruz. Ya da yaşamaya çalışıyoruz. Bizim derdimiz bu sayın başbakanım. Halimiz ahvalimizin kısaca bir özetini arz etmeye çalıştım. Umarım bu yazıdan sonra elini taşın altına koyacak babayiğitler çıkar. Bu çıkanlara da birileri icazet verir. Selam ve dua ile tekrar hoş geldiniz.