Geçen hafta Lülsemburg, Fransa, Belçika, Hollanda ve Almanya’yı kapsayan bir Avrupa gezisi yaptım. Gezdiğim bu ülkelerin tarihi, turistik ve kültürel özelliklerini, gözlemlerimle birlikte, yorumlarımı da ilave ederek bir yazı dizisi şeklinde sizlerle paylaşmak istiyorum. Bazılarınızın bildiği gibi ben roman yazarıyım. Yayımlanmış üç adet kitabım var, dördüncü kitabım da halen baskıda. Sanırım ay sonuna kadar okurları ile buluşacak. Zamanla gezi- anı türünde bir kitapta toplayabileceğim bu yazılarımı keyifle okumanızı diliyorum.

        İstanbul Atatürk Havalimanından bindiğimiz Türk Hava Yollarına ait uçakla yaklaşık üç saat süren sorunsuz bir yolculuğun ardından Lüksemburg Havaalanına indik. Bu arada hava açık olduğundan, cam kenarında oturduğum için yol boyunca kuşbakışı manzara izleme fırsatım oldu. Görüntü gerçekten çok güzeldi. Bir ara atmosferden dünyayı izliyormuşum hissine kapıldım. Havaalanında pasaport kontrolünden geçtikten sonra, her uzun yolculuğun ardından olduğu gibi tuvaletlere yöneldik. Bilenler bilir, bilmeyenleri de ben bilgilendirmiş olayım maalesef klozetlerin içinde taharet musluğu yok. Bizi bazen barbarlıkla itham eden Avrupa’nın ne kadar medeni olduğu! tuvaletlerinden belli. Avrupa’nın vebadan kırıldığı dönemde Osmanlı’da veba vak’asının görülmemesinin nedeni, tuvalet sonrası temizlik alışkanlığımız ve banyo geleneğimiz. Tabii bunda Müslüman olmamızın payı çok büyük. Yeri geldiğinden şu bilgiyi de vermek istiyorum. Orta Çağ döneminde Avrupa’da evlerde tuvalet yoktu. İnsanlar büyük ve küçük tuvaletlerini lazımlıklara yapar sonra bu pislikleri camdan sokağa atarlarmış. Avrupa’da şapka geleneği, insanların sokakta yürürken pencerelerden atılan bu pisliklerden korunma ihtiyacından doğmuş Bu can sıkıcı durumun ardından valizlerimizi beklemeye başladık. Bu minik ülkenin havaalanı da tahmin edeceğiniz üzere bir hayli küçük. Kısa sürede valizlerimizi alıp, havaalanı binasından çıkmak üzere yürüyen banda yöneldik.  Banda kadar uzanan kuyruk önceleri hızlı bir şekilde ilerlerken az sonra durdu. Uzaktan gördüğümüz kadarı ile bandın hareketi durmuştu. Yaklaşınca bunun nedenini öğrendik. Yürüyen bandın başında zayıf, siyahi genç bir kadın vardı. Kadın dört beş valizi tekerlekli valiz taşıma aracına yüklemiş, valizler ağır geldiği için bandın çalışmasını durdurmuştu. Görevliler gelip valizleri indirmesini söylediler. Kadının yakınında bekleyenler arasında güçlü kuvveti bir sürü erkek olmasına rağmen hiçbiri yardım etmedi. Kadının o çelimsiz hali ile bavulları indirmesinin ardından, yürüyen bant tekrar harekete geçti.  Aynı olay benim ülkemde olsaydı, kadının yardım istemesine gerek olmadan birileri mutlaka yardımcı olurdu. Avrupa karşıtı değilim ama kendi değerinin farkında olmayıp gözü kapalı Batı hayranı olan insanlara kızıyorum. Avrupalıların Osmanlı kompleksi yüzünden yıllarca özgüvenimiz sarsılarak millet olarak kendimizi değersiz hissetmemiz sağlanmış. Avrupalının takdir ettiğim pek çok yönü var ama biz de küçümsenecek bir millet değiliz.