Eyfel Kulesinin yakınında yer alan küçük bir meydandan geçip, taş basamaklardan inip küçük rıhtıma ulaştık. İstanbul’daki şehir hatları vapurlarından daha küçük, iki katlı küçük gezi teknelerinin biri gelip diğeri gidiyordu. Kısa süre bekleyip grup olarak gelen tekneye bindik. Hemen herkesin yaptığı gibi üst kata çıkıp, açık havada kendimize bir yer bulup oturduk. Türkçe dışında birkaç dilde anonslar yapılıp gezi başladı.

 

                Paris’i boydan boya ikiye bölen Seine nehri Burgonya’dan doğup Manş Denizi’ne dökülüyormuş ve 776 kilometre uzunluğundaymış. Nehrin üzerinde biri diğerine benzemeyen otuzyedi adet köprü bulunmakta. Bu köprülerin  çoğu yaya trafiğine, az sayıda birkaç tanesi de araç trafiğine açık olarak hizmet vermekte. Köprülerin bazıları inanılmaz güzellikte. Bir bölümü heykel sanatının en güzel örnekleri ile süslenmiş ,bir tanesi  altın yaldızlarla bezenip insanın gözlerini kamaştıran figürlerle bezenmişti. Kilitli köprü çok ilginçti. Daha sonra araç trafiğine kapalı olan bu köprüye çıkıp yakından gördük. Köprünün üzerindeki korkuluk demirlerinin üzeri binlerce bildiğimiz kilitle kaplanmıştı. Bazı kilitlerin üzerine küçük kağıtlar yapıştırılmıştı. Bu kağıtlarda da farklı dillerde bir şeyler yazıyordu. Bizde bazı yörelerde çaput bağlanan dilek ağaçlarını çağrıştırdı bana.

 

                Daha sonra yürüyerek gezerken gördüğüm gibi Şehrin iki yakası birbirinden farklı. Adeta İstanbul’daki Avrupa ve Anadolu yakası gibi. İstanbul’u bilenler bilir. Anadolu yakası daha çok yerleşim alanlarının yer aldığı sakin ve düzenli bir yerdir. Avrupa Yakası ise iş ve ticaret merkezlerinin ağırlıklı olduğu her zaman canlı, hareketli ve gürültülüdür. Paris’in de sağ yakası aşırı hareketli sol yakası ise daha sakinmiş.

 

                 Pek çok tarihi binanın yanından geçtik. Yapılan anonslarla bu yerlerin adı ve özelliği anlatılıyordu. Notre Dame Katedrali’nin ve Louvre Müzesinin görüntüsü çok etkileyici idi.

 

                Nehir gezisi esnasında bana çok ilginç gelen bir şey daha gördük. Nehrin kenarına kum getirip, plaj havası yaratmışlar. Nehre giren, şenzlonglarda güneşlenen, hemen yakındaki küçük bir çay bahçesi görünümünde yerde ve şemsiyelerin altında oturan insanlar vardı.

 

                Yaklaşık bir saat süren gezi boyunca o kadar güzel tarihi yapılar gördük ki, adeta Paris şehri bize tarihi görsel bir şölen sundu.