Notre Dame Katedralinin yanından geçerek, Lauvre Müzesinin bulunduğu caddeye geldik. Müze,  görmeyi çok istediğim yerlerden biri olmasına rağmen zamansızlıktan içeri girmedik. Gezmeye kalksak bir günde bir günde bitiremeyeceğimiz müzenin bahçesine girip, Dan Brown’un kitaplarında yer alan ünlü Cam Piramidi gördük.

                Şehri yaya olarak gezerken cadde üzerinde pek çok kilise ve manastır gördük. Bu kiliselerin bazılarının yüksek dış duvarlarında çok sayıda saldırmaya hazır köpek veya sürüngen şeklinde tasvir edilmiş, korkunç görünümlü heykelcikler dikkatimi çekti. Bu yapıların dış cepheleri öyle kasvetli ve heykelciklerle öyle ürkütücü görünüyordu ki, rahatlıkla korku filmi platosu gibi kullanılabileceğini düşündürdü bana.

 

                Şehrin merkezindeki sokak ve binaların benzerliği dikkatimi çekti. Neredeyse binaların hepsi aynı ebatta, aynı yükseklikte, ağırlıklı olarak sarının tonlarına boyanmıştı. Binalardan biraz daha bahsetmeden edemeyeceğim. Şehirde yer alan binlerce binanın alt katları yüksek dükkan olup sanırım beş veya altı kattan oluşuyor.  Cephede yer alan yere kadar uzanan her camın önünde biz de de yaygın olarak kullanılan Fransız Balkon diye tabir edilen,  ferforje demirle süslenmiş balkoncuklar yer alıyor. Bu balkonların üzerinde de içinde kırmızı, beyaz veya sıklamen rengi çiçeklerin yer büyük saksılar asılı. Caddeler geniş ve ferah. Şehri bu hale getiren Haussman’dan bahsetmenin zamanı geldi sanırım.

 

                3. Napolyon 1852 iktidara geldiğinde, yenilikçiliği ve çalışkanlığı ile dikkat çeken Hausmann Vali olarak görev yapıyormuş. 3. Napolyon kendisini  başşehri yeniden imar etmesi üzerine Paris’e Belediye Başkanı olarak atamış. O dönemde şehrin sokakları dar, aydınlatma olmadığından karanlık ve insanlar hala eski alışkanlıklarını sürdürdüklerinden pislikten geçilmiyormuş. Hausmann ilk iş olarak kendi doğduğu ev de dahil olmak üzere neredeyse şehirdeki bütün evleri yıktırmış. Şehir büyük bir şantiye alanına dönmüş. O dönemde büyük eleştiri alan geniş caddeler yaptırmış. Şehre kanalizasyon sistemi kurmuş. Suç oranının düşeceğini söyleyerek sokaklara aydınlatma sistemi yaptırmış. Binaların inşasını standarda bağlamış. Bütün bu çalışmalar onyedi yıl sürmüş. Bugün Paris’te yer alan o birbirinin aynı gibi görünen güzel binalar o dönemde yapılmış.

 

                Havanın kararmasına yakın bir İtalyan restoranında vejeteryan  pizza yemeyi tercih ettik. Bu arada yemek konusunda küçük bir hatırlatma yapmakta fayda görüyorum. Musevilerin gittikleri restoranlara giderseniz domuz eti yeme riskiniz olmaz. Museviler de Müslümanlar gibi domuz eti yemiyor.

 

                Hava kararınca tekrar Eyfel Kulesinin bulunduğu meydana geldik. Işıklandırılan Eyfel Kulesi, gecenin karanlığında farklı renklere bürünürken, bizlere görsel bir şölen sundu.

 

                Sözleştiğimiz saatte grubumuzla buluşup, metro ile birkaç aktarma yaparak uzun bir yürüyüşün ardından otelimize ulaştık.