Belçika’nın Flaman Bölgesinde yer alan Brugge Şehrine gitmek üzere yola çıktık. Bir süre sonra yemyeşil tarım alanlarının ve bu alanlarda otlayan çok miktarda büyük baş hayvanların yer aldığı arazilerin ortasından geçerek şehrin dış mahallelerine ulaştık. Düz bir ovada yer alan iki veya tek katlı, bakımlı bahçeler içinde lüks konutların yer aldığı cadde ve sokaklardan geçerken ilgimi çeken şey bölgenin sessizliği oldu. Öğleden sonrası olmasına rağmen sokaklarda tek tük araç ve insan göze çarpıyordu.

 Kısa süre sonra araçtan inerek caddeden sağ tarafa yönelmemizle kendimizi asırlık ağaçların yer aldığı yemyeşil büyük bir parkta bulduk. Parkın içinde akmıyormuş gibi durağan görünen yeşil nehrin üzerinde öbekler şeklinde, kocaman açmış beyaz çiçekleri ile yer nilüferler ve nehrin içinde süzülen uzun beyaz boyunlu kuğularla, ördek aileleri kendimizi bir tablonun içinde hissetmemize neden oldu. Hafif bombeli zarif korkulukları olan ahşap bir köprüden geçerek parkın diğer tarafına ulaştık. Uzayıp giden nehrin kenarlarında, büyük ağaçların arasında yer alan uzaktan ahşap izlenimi veren şato tarzı yapılar manzaraya ayrı bir güzellik katıyordu. Ormanın içinde yürüyormuş hissine kapılarak, asfalt yolda ilerlerken bol oksijen içeren ağaç ve çimen kokulu temiz havayı içimize çekmeyi ihmal etmedik.

 

Bir süre sonra ortasında büyük bir süs havuzunun çevresinde büyük bronz mitolojik heykellerin yer aldığı yuvarlak bir göbekten sağa doğru dönüp şehrin merkezine doğru yürümeye başladık. Biraz şehir hakkında bilgi vermek istiyorum. Şehir onbeşinci yüzyıldan, yani orta çağdan kalıp günümüze kadar korunmuş. İkinci Dünya Savaşı esnasında Alman pilotlar, şehrin güzelliğine kıyamayıp şehri bombalama emrine uymamışlar.