1905-1922 arsında 17 yıl boyunca cepheden cepheye koşan, Anadolu’yu işgal eden dönemin en büyük emperyalist devletleri İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan ve destekçileri ABD’yi Kurtuluş Savaşı’nda yenilgiye uğratan, Anadolu’dan atan Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra “Yurtta Barış ve Dünya Barış” dedi. Ülkede ve dünyada barış çağrısı yaptı

Yurtta Barış ve Dünya Barış çağrısını sözde bırakmadı.

Türk Dış Politikasını

1- Komşuların iç işlerine karışmama,

2- Rusya’yı tahrik etmeme

3- Arap ülkeleriyle tarihi, sosyal, kültürel ilişkilerimizi geliştirme fakat aralarındaki anlaşmazlıklara karışmama, sormadan akıl vermeme

4- Batı bilimsel ve teknolojik gelişmişliğini, varılacak hedef olarak benimseme, fakat onların emperyalist emellerine alet olmama ilkeleri üzerine inşa etti.

Atatürk’ün girişimleriyle, 9 Şubat 1934 tarihinde Atina’da; Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında, Balkan Paktı dostluk ve barış anlaşması imzalandı.

7 Temmuz 1937 tarihinde Tahran’da Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı Barış ve Dostluk Anlaşması imzalandı.

Komşu devletlerle yapılan bu anlaşmalarla, Türkiye’nin çevresi bir barış ve huzur bölgesi oldu. Türkiye sözüne güvenilen ve itibar edilen bir ülke oldu.

Mart 1915’te başlayan, Ocak 1916’da biten Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı savaşı olan Çanakkale Savaşı’nda binlerce Türk askeri ile 8.700’ü Avustralyalı, 2.700’ü Yenizellandalı olmak üzere toplam 11.400 civarında Anzak askeri hayatını kaybetti.

Geçmişte Osmanlı Devleti ile Avustralya ve Yenizellanda arasında bir savaş yaşanmamıştı. Osmanlı Devleti ile bu ülkeler arasında bir husumette yoktu. Binlerce masum Anzak askeri, ülkelerinde binlerce kilometre uzakta, kendileriyle hiç ilgisi olmayan bir savaşta ölmüşlerdi.

Çanakkale Savaşı’nda cephede Anzak askerleriyle göğüs göğse savaşan Mustafa Kemal Atatürk, 1934 yılında, Anzak askerlerinin annelerine hitaben bir mektup yazdı. Mektup da: "Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır" dedi.

Kendi iradeleri dışında Çanakkale’de savaşmak zorunda kalan ve ölen, cenazeleri ülkelerine götürülemeyen Anzak askerlerinin annelerine “Onlar sizin evlatlarınız olduğu kadar, bizim de evlatlarımızdır. Biz onları tıpkı Mehmetçikler gibi kendi evlatlarımız olarak görüyor ve bağrımıza basıyoruz” dedi. Çanakkale’de ölen Anzak askerleri annelerinin şahsında dünya ya önemli bir mesaj verdi. Dünyayı savaşmaya değil barış içinde yaşamaya davet etti.

Atatürk’ün, dünyayı savaşı bırakıp barış içinde yaşamaya davet etmesi, bu çağrısını lafta bırakmayıp yaşama geçirmesi, dünyada karşılık buldu.

Atatürk, dünyada büyük bir saygınlık kazandı.

Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’yu yakıp yıkan, sonunda Atatürk’ün karşısında tarihi bir yenilgi alan Yunan ordularının başkomutanı ve Yunanistan’ın önde gelen devlet adamlarından Elefterios Venizelos, tarihi tersine çevirdi. O güne kadar tarihte örneği yaşanmamış bir davranış ortaya koydu. 12 Ocak 1934 tarihinde Nobel Barış Ödülü Komitesi bir mektup yazdı. Atatürk’ü, Nobel Barış Ödülüne aday gösterdi. Bu dünyada bir ilkti. Daha önce savaşta yenilen bir komutanın, kendisini yenen komutanı Nöbel Barış Ödülüne aday göstermesinin örneği yaşanmamıştı.

Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” üzerine inşa ettiği dış politika anlayışı, Atatürk’ten sonra da 80 yıl boyunca değişmeden devam etti. Türkiye komşuları ve dünya ile barış içinde oldu.

3 Kasım 2002’de yapılan seçimlerde “Türkiye Cumhuriyeti’ni din kurallarına göre yeniden yapılandıracağını söyleyerek siyaset yapan Milli Görüş öğretisi” ile yetişen Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının kurdukları AKP tek başına iktidara geldi. Erdoğan başbakanlık koltuğuna oturdu.

Başbakanlık koltuğuna oturan Erdoğan, kısa bir süre sonra; ABD’nin, Orta Doğu’ya ve Müslüman Arap ülkelerine demokrasi getirme adı altında, asıl maçı Orta Doğu ve Müslüman Arap ülkelerini ABD’nin çıkar ve beklentileri doğrultusunda yeniden şekillendirmek olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) eş başkanı oldu.

ABD’nin yönlendirme ve desteği ile Müslüman ülkelerin liderliğine soyundu. Müslüman ülkelere akıl vermeye ve iç işlerine karışmaya başladı. Türkiye’nin komşusu Müslüman ülkelerle arasını bozuldu. Türkiye komşu ülkelerle kavga etmeye başladı. Bu kavga süreç içinde artarak ve şiddetlenerek devam etti. Türkiye’nin dost ve barışık olduğu komşu ülke kalmadı.

Türkiye ile komşularının arasını bozan, dost komşu ülke bırakmayan Erdoğan, arkasından en büyük destekçisi olan ABD ve Batı Avrupa ülkeleriyle, uluslararası kurum ve kuruluşlarla çatışmaya ve kavga etmeye başladı.

2017 yılına gelindiğinde Atatürk’ün “Yurtta Barış ve Dünya Barış” üzerine inşa ettiği Türkiye’nin dış politikası, Erdoğan’ın söylemiyle “yerle yeksan” oldu. Erdoğan’ın yönetiminde Türkiye’nin dünyada neredeyse barışık oluğu ülke kalmadı.

Atatürk’ün kesip çöpe attığı tırnağı kadar bu ülkeye bir hizmeti ve yararları olmayan, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in sunduğu fırsatlarından yararlanarak okuyan, nimetlenen bazı kişilerin Atatürk’e, mübarek annesine ve evlatlığına saldırmalarını ve bu saldırıları sessiz kalarak onaylayanları ve alkışlayanları, şiddetle kınıyorum ve lanetliyorum.