Karşıdan iri yarı orta yaşlarda bir adam geliyor. Yaşıt oluşumuz dikkatimi çekiyor öncelikle. Sonra da omzuna asılı çantası. Tıpkı benim çalışırken kullandığım çantam gibi. Şekli de rengi de ve omzunda asılı oluşu da çalışan Özlen’ i anımsatıyor bana. Bak adam çalışıyor hala. Sen çok çabuk pes ettin diyor içim. Sonra hemen savunmaya geçiyorum kendimi kendime. Ama o erkek ...

Mazeretler sıralamaktan yorgun düşüyor zihnim. Tam pes edecekken Orhan Pamuk’ un ‘ Babamın Bavulu’ başlıklı 2006’da Nobel Edebiyatı Ödülleri konuşmasını içeren kitabı aklıma geliyor. Alıp ilk okuduğumda ne çok ağlamıştım. Bir kez daha okumam gerekiyor dedim ve okudum. Yenice bitti. Yine ağladım fakat kitap bittikten sonra ağladım bu sefer. Önemli bir ayrıntı mı? Bilmem. Sadece yazmak geldi içimden.

Zihin bu, rahat durur mu hiç! Oradan Oriana Fallaci’ nin ‘Doğmamış Çocuğa Mektup’ adlı yapıtı geldi aklıma. Can hayatta olsaydı ‘ Annemin Çantası’ başlıklı bir yazı yazar mıydı? Bilmiyorum. Fakat ben hayatta olduğuma göre ölmüş oğluma bir mektup yazabilirim dedim. Aslında çok yazdım yazılarımda onu. Elimde adres olmadığı için sanırım yerine ulaşmıyor ve benim gönlüm huzuru bulmuyor.

Laf lafı açıyor. Geçenlerde bana yardımcı olmak adına gönderilen kartlardan birinde şöyle yazıyordu: Hayatınızdaki rollerini oynayıp gitmek için bekleyen bireylerin gitmesine izin verir misiniz? Sonra da: Zıtlıklar, aynılıklar, eşlikler, terslikler; terslikler, eşlikler, aynılıklar, zıtlıklar. Temizle ve özgür bırak.

Genelde bana kendi inançları doğrultusunda söylenen; rahat bırak onu ki o da yerinde rahat olsun şeklindeki söylemin tersinden ve üstelik seçim hakkı sunularak üstüne üstlük kişiden değil kişi aracılığıyla tesadüfen seçilen bir karttan bunun gelmesi benim için düşünme payı yarattı. Tepkisel davranmadı içim. En azından okuyabildim. İnşallah içine de bakabilirim bir gün.

Anlayacağınız o gün bugün değil. Echart Tolle ”İyi olmaya çalışarak değil, zaten içimizde var olan iyiliği bularak ve onun ortaya çıkmasına izin vererek iyi oluruz.” diyor. Ben de her geçen gün üzerime kurduğum baskıdan özgürleşerek o potansiyelimi bulup ortaya çıkarıyorum ufak ufak.

Örneğin bugün şöyle bir durum yaşadım. Çöpten eşya toplayan iki çocuk arabalarını çöp tenekesinin kenarına park etmiş, oturmuşlar kaldırımın kenarına, ortalarındaki kâğıdın içinden bir şeyler yiyorlar. Öyle iştahlı yiyorlar ki anlatamam. Yüzleri de temiz pak ayrıca sıhhatli çocuklar. Dikkatimi çektiler ve gözlerimi alamadım. Göz göze geldik bir tanesi ile ‘ afiyet olsun’ dedim çok içten. O da teşekkür etti. Diğeri de teşekkür etti. Yürüdüm. Biraz ilerleyince kendimi ikna edip geri döndüm ve ne yediklerine bakıp duygularımı dile getirdim: ”İştahlı yiyişiniz çok hoşuma gitti. Hadi tatlınız da benden olsun. Ne yersiniz?” dedim ve köşedeki baklavacıdan alıp verdim. Onların da benim de çok hoşumuza gitti bu durum.

Şükürler olsun içimdeki iyiliği hissedebiliyorum. Fakat bunun ortaya çıkmasıyla ilgili kendime uyguladığım baskıdan özgürleşmek istiyorum. Ben çocuk satıcılardan hiçbir şey almam onların kullanılmasına katkıda bulunmamak adına. Makbuzsuz yardım yapmam. Güven oluşmamışsa kılımı kıpırdatmam gibi gibi kendime dayatmalarım o kadar çok ki. Bunalıyorum bazen. Tabii bunlar belli bir sorumluluk zincirini de birlikte getiriyor. Bence bu özen de olmalı. Fakat esnemek adına sadece o an hoşuma gidecek diye bir şeyi yapmak da çok hoş.

Hoşluklarım kolaylıkla ve sevgiyle olsun. Teşekkürler.