Shakespare diyor ki; “ İyi ya da kötü yoktur, düşünce onu öyle yapar.”

Ne güzel, kurşun kalemim( 09 uçlu) yağ gibi kaya kaya başlığı attım ve girişi yaptım. Gerisi de yağ gibi kayarak gelir, eyvallah!  Ben, hep yazılarımın taslağını kurşun kalemle, harita metot kareli defterime yaparım. Yola devam!

Bir başka alıntı daha; Anita Rodrig’ in bir sözü, “ Bir fark yaratmak için çok küçük olduğunu düşünüyorsan bir sivrisinek ile hiç yatağa girmemişsin demektir.”

Gel şimdi, bu iki alıntıyı bir noktada buluştur. Mümkün mü?

Olmaz olur mu? Elimdeki Bulgar yazar Georgi Gospodina’ nın “ Doğal Roman” ından başlayabilirim işe. Tıpkı, romanda da bahsedildiği gibi; bir sineğin gözünden çok yönlü bir bakış açısı… Neden olmasın? İlla roman mı olması gerekir? Merakınız uyandıysa, alıp okuyabilirsiniz kitabı. İlginç bir bakış açısı. Konuşulması tu-kaka ne kadar konu varsa hepsi dillendirilebiliyor.

Paradoks burada işte; annem de der ki hep:

“Kol kırılır, yen içinde kalır.”

“Oku kızım, yaz kızım! Bu senin mesleğin. Fakat suya sabuna dokunma! Mümkünse başını da kitaptan, defterden kaldırma!

Daha neler neler söyler annem…

“Bunlar var ya( aramızda kalsın, hatta mümkünse ben duymamış olayım ya da ben sorsam da sen bana yalan söyle, ortak olmayayım…) çok kötü şeyler, sakın ha bir daha duymayayım!

Bir başka telefon konuşmasında; “ Dedikodular durmak bilmiyor. Giden gitti! Daha ne istiyorlar! Susmuyorlar.”Diyor annem.

İçim acıyor. Hâlbuki yine ben “dedikodusuz bir iletişim istiyorum” dediğimde; “ o, sohbetin tuzu biberi, olmazsa olmazı” derdi annem. Milletin lafını ağzına tıkmakla da suçlardı beni.

Hâlbuki sadece korkudan takındığım bir tavır. Yargıladığım sürece yargılanacağımı biliyorum. Çok canım yanıyor çok! Artık bile bile canımı yakmak istemiyorum.

Gelin, işi lafta da olsa, sivrisineğe bağlayalım ki;  konu bütünlüğü olsun.

Ne demişler:

“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.”