Kadınlar toplumun gözünde, evlerini temizlemek ve çocuklarına bakmakla yükümlü bireyler olarak görülmekten bıkmış olabilirler; ben de bir o kadar, ekmek parası kazanmakla yükümlü bir insan gibi görülmekten sıkıldım.

Çok ilginç bir işim var. Onu gerçekten de çok seviyorum. Ve oldukça iyi kazanıyorum. Oysa çocuklarımın gelişimi beni, işimin gelişmesinden çok daha fazla ilgilendiriyor.

Ben bir baba olmayı yeğlerim.

Arkadaşlarımla sıkça biraraya gelip bu konuda konuşuruz. Kimileri doğrudan konuya girerler; kimileri de düşüncelerini dolaylı olarak belirtirler. Ama söylemek istedikleri hep aynı şeydir:

İş, önemli bir yükümlülüktür. "İş, maaş çeklerimizi aldığımız yerdir" derler. "Ve bu önemli bir nedendir."

Oysa, tıpkı bir karşı direniş gibi, sayıları giderek artan pek çok baba, bir anne için doğal sayılabilecek bir çabayla, kendilerini babalık görevlerine adamayı istiyorlar. Sıradan olmaktansa, normal olmayı istiyorlar. Bir keresinde bir maraton koşucusu bana, sıradanlıkla normallik arasındaki farkı anlatmıştı. Bir insanın, yıkılmadan 15-20 kilometre koşmasının normal olduğunu söylemişti. Çoğu erkeğin birkaç yüz metre koştuktan sonra soluk soluğa kalması ise sıradandı. "Ve sıradanlık, kendinizi sınırlamak istediğiniz bir durum olmamalıdır" diye sürdürmüştü konuşmasını. Hedefiniz normali bulmak ve ona ulaşmak olmalıdır.

Ben, kendim için normal olan şeyin yavaş yavaş farkına varmaya başlıyorum. Hedefim kesinlikle çocuklarımın yaşamlarına ve oyunlarına daha çok karışmak değil. Asıl istediğim, çocuklarıma daha çok zaman ayırabileceğim bir yaşama sahip olmak. Örneğin benim hakkımda öğrenmek istedikleri herşeyi onlarla paylaşabilmek. İş yerinde neler yaptıklarımdan söz etmek, insanlara nasıl davrandığımdan, işimi nasıl planladığımdan ve yola koyduğumdan, baskıya nasıl karşı koyduğumdan, sonuçta elime geçen şeylerden.

Ya da onlar için önemli bir konuda, karar verici yapıda bir tartışma başlatmak. Ya da aile içindeki baskıları onlarla paylaşıp, bunların ortak yaşamımızı nasıl etkileyebileceğinden söz etmek.

Ayrıca çocuklarımın okul tiyatrosundaki başarılarını izlemek ya da piyano resitallerini alkışlamak istemek de bana normalmiş gibi geliyor. Onları izlemek için iş yolculuklarımı ileri bir tarihe atıp, randevularımı iptal edebilir, toplantılarımın yarısında çıkıp gidebilirim. Ben sıradanlığı değil, normal olmayı seçiyorum.

Kendimi sınırı aşmaya zorluyorum. Hâlâ tüm gücümle, benim gibi normal olmaya çabalayan erkekleri, sıradan erkeklerin çizdiği yoldan çıkarmaya uğraşıyorum. Sıradanlığı silip süpürmeden, normal erkeklerin ortaya çıkmalarını nasıl sağlayabilirim?

İnsan yaşamı boyunca, üç çocuğuna babalık yapmaktan daha anlamlı bir iş yapabilir mi? Onlar bir zamanlar dünyada yoklardı, oysa şimdi yaşamdalar. Can yakıyor, yaralarımızı sarıyorlar, seviyorlar ve gülüyorlar; hata yapıyorlar ve çevrelerinde büyülü bir ortam yaratıyorlar; günün birinde onların da çocukları olacak, sevinecekler, üzülecekler...

Bu çok önemli. En sonunda bunu anladım ve babalık görevimi gerektiği biçimde yerine getirmeye kararlıyım. Ama yardıma gereksinim olduğunu da söylemeden edemeyeceğim, keşke biz erkekler normal olabilmek için birbirimize biraz daha fazla destek olabilseydik.

Kim bilir ne zaman içimizden biri, "para kazanmaktan" başka işe de yaradığımızı fark edecek? İşten izin alıp çocuklarıyla birlikte okul gezisine gitmek isteyen bir babaya kim destek verecek? İşinde yükselme şansını geri tepme pahasına da olsa, eve iş getirmek istemeyen bir adamı kim kutlayacak?       

Ben. Ben bir baba olmayı yeğliyorum.

Editör: Adıyaman Haber