Abdurrahman Dilipak

AKP kurulduğu günden beri, Erdoğan’ın ve AKP’nin baş savunucularından gazeteci Abdurrahman Dilipak “Gerçeklerle yüzleşmek” başlıklı köşe yazısında:

Paralel devletten kaçarken, “paralel parti” çıktı ortaya. Hani şu AK Parti içindeki AKP’liler. Bunlar medyayı ele geçirdiler ve sosyal medya üzerinden toplumu yönlendirmeye çalışıyorlardı ama olmadı işte. Medya bir politik illüzyon arayışında. AK Partinin kendi tabanıyla da toplumun diğer kesimleri ile de olan bağlantıları çöktü. Birileri din, tarih, gelenek, çıkar ilişkileri üzerinden siyaseti meta haline getirmeye çalışıyor sanki. Ve de yiyici, tufeyli bir iş adamı tipi türetildi. Bu yamyamlar yiyecek bir şey bulamazlarsa birbirlerini yerler. Sermaye, siyaset ve bürokrasi arasında “Win win” düzeni, çıkara dayalı bir “Şeytan üçgeni” oluşturur. Siyasette ve piyasada bir kara deliğe dönüşür bu üçgen ve sonunda kendi içine çöker”

“Cumhurbaşkanlığı sistemi bu şekilde sürdürülemez.  Tarım politikasının belirlenmesi süreci tam bir felaketti. Değişim kaçınılmaz. Değişim gerçekleşmezse, millet tercihini değiştirir. Bunu seçime giderken defalarca yazdım ve söyledim. Ama dinletemedim. Böyle giderse, gelecek günler geçen günleri aratabilir. Evet, gerçeklerle yüzleşmeliyiz. Ama başkasına öğütlediğimiz şeylerin kendi nefsimizdeki karşılığı ne?” dedi. AKP’nin çökmeye başladığını söyledi. (AKİT Gazetesi, 27 Nisan 2019)

Haşim Kılıç

5680 sayılı Kamu İhale Kanunu, AKP yandaşlarına rant sağlayacak bir anlayışla 07.06. 2007 tarihinde yeniden düzenlenmişti. Haziran 2007- Aralık 2018 arasında 186 defa değiştirilmişti.

Muhafazakâr düşünceyi benimseyen,

1990 yılında, Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından Anayasa Mahkemesi Üyeliği'ne atanan, 
7 Aralık 1999 tarihinde Anayasa Mahkemesi Başkanvekilliğine seçilen,

Aralık 1999- Ekim 2007 arasında Anayasa Mahkemesi Başkanvekilliği yapan,

22 Ekim 2007 tarihinde Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na seçilen,

2008'de AYM'de AKP'nin kapatılması davasında “Ret” oyu kullanan,

Şubat 2015’te Anayasa Mahkemesi Başkanlığından emekli olan,

Haşim Kılıç, 26 Nisan 2019 tarihinde Adil Rekabete Katkı ödül töreninde yaptığı konuşmada:  

Kamu İhale Kanunu'nun yürürlüğe girdiğinden bu yana 186 kez değiştirilmesine dikkat çekti.    “Bir kanun niye bu kadar değiştirilir? Pozitif hukuk kuralını kaldırıyorsunuz ki öbür tarafa, ahlaki tarafı terk ediyorsunuz. Ne yazık ki önce ‘ahlak ve maneviyat' diye iktidara gelen bu arkadaşlarımız ne pozitif hukuk kuralları bıraktılar ne de ahlak bıraktılar. Dolayısıyla ne bir rekabet ne bir şey söz konusu olamayacaktır. Biz bu ahlaki daha doğrusu insanların subjektif alanına bırakılan işleri sıfıra indirmediğimiz sürece, bu ülkede rahat edemeyeceğiz” dedi. Ahlak ve maneviyat' diyerek iktidara gelen AKP’nin ülkede ne pozitif hukuk kuralları bıraktığını ne de ahlak bıraktığını, toplumu yozlaştırdığını ve düzenini bozduğunu söyledi. AKP ile yola devam edilerek ülkenin rahat edemeyeceğinin altını çizdi.

Zühtü Arslan

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, 26 Nisan 2019 tarihinde Adil Rekabete Katkı ödül töreninde yaptığı konuşmada: Anayasal kimliğimizin temel unsurlarından olan hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı; yargının yasama ve yürütmeden bağımsız olmasını gerektirmektedir. Bu anlamda yargı bağımsızlığı, demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz gereklerindendir. Hakim hiçbir şart ve ahval altında aklını ve vicdanını başkasına emanet edemez. Hakim ve savcılar, bağımsızlıklarına doğrudan ya da dolaylı olarak etki edebilecek baskı ve tesiri kayıtsız şartsız reddederler” dedi. AKP’nin yönetiminde yargının bağımsızlığını kaybettiğini, hakim ve savcıların, iktidardan gelen talimatlarla karar verdiğini, gelinen noktada Türkiye’nin hukuk devleti kimliğini kaybettiğini söyledi.  

Profesör Dr. Mete Gündoğan

Milli Görüş öğretisi ile yetişen,

Uzun süre Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcılığı ve Prof Dr. Necmettin Erbakan’ın baş danışmanlığını yapan,

Profesör Dr. Mete Gündoğan, 17.02.2018 tarihinde yaptığı Twitter paylaşımında:

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’lilerin II. Abdülhamid’e yönelik yaptıkları övgülere tepki gösterdi. Sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada:

"Payitaht Abdülhamid dizisi ile ilgili fikirlerimi daha önce paylaştım. Sultan Abdülhamid, günümüz idarecilerine rol model olamaz ve olmamalıdır. Neticede kaybetmiş ve koca Payitaht'ı teslim edip kenara çekilmiş bir sultandır. Sebepler ne olursa olsun, sonuç çöküştür.

Keşke Abdülhamid ll; faizi yasaklasaydı, yüksek faizli borç almasaydı, Duyun-u Umumiyeyi kurmasaydı, masonlara/materyalizme fırsat vermeseydi, toprak vermeseydi, kendini halletmeye gelenleri halletseydi çok daha ulu hakanımız olurdu. Sadece peygamberler masumdur, liderler değil" dedi.  

Osmanlı Devleti’nin çöküşüne ve işgal edilmesine neden olan II. Abdülhamid’in rol model olmayacağını, olmaması gerektiğini söyledi. Abdülhamid’i rol model almanın, Türkiye çöküşe götüreceğinin altını çizdi. 

Ahmet Davutoğlu

2003–2009 yılları arasında Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e dış politika danışmanlığı yapan, 

2011, 7 Haziran 2015, 1 Kasım 2015 seçimlerinde AKP’den Konya milletvekilli olan,

27 Ağustos 2014 tarihinde yapılan Adalet ve Kalkınma Partisi 1. Olağanüstü Kongresinde AKP Genel Başkanı seçilen, 

6 Eylül 2014-22 Mayıs 2016 arasında AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık yapan, Ahmet Davutoğlu, “Ben-merkezci kibirli bir dil ile tevazudan kopuş, mahviyet vurgusu yaparken en küçük birimlerdeki siyasilerin bile adlarını sokaklara, okullara ve binalara verme yarışı içine girmeleri, sürekli görünür ve bilinir olma dürtüsüyle gündeme gelmek için her türlü çabanın gösterilmesi, kullanılan dil ile sergilenen tavır arasındaki uçurumun alabildiğine açılması, kutsal değerlerimizin siyasi çıkarlar uğruna hoyratça kullanılması, alınan görevlerin kişiye has olduğu unutularak bütün bir aile ve çevrenin etki kurma çabaları, siyasi rakip görülen kişilerin yıpratılması için sosyal medya operasyonları dahil her türlü iftiranın yaygınlık kazanması, bir ömrünü bu davaya adamış ve ortak mücadele vermiş insanların toplumsal itibarlarının yok edilmesine dönük ithamlara sessiz kalınarak dolaylı destek verilmesi ve geçmişte en önemli değerimiz olarak gördüğümüz vefa duygusunun ciddi şekilde zedelenmesi üzerinde açık yüreklilikle düşünülmesi gereken hususlardır.

 

Demokratik başkanlık sistemlerinde gözlendiği gibi Cumhurbaşkanının parti üyeliğine sahip olması bir sorun teşkil etmemekle birlikte genel başkanlık görevinin de aynı kişi tarafından yürütülmesi hem devlet işleyişi hem parti kurumsallaşması açısından sakıncalar doğurmaktadır. Cumhurbaşkanı’nın seçimlerin birinci derecede tarafı olarak seçim ortamının gerektirdiği yoğun ve çoğu zaman da sert siyasi polemiklere girmek durumunda kalması, devlet geleneğimiz içinde toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede durması gereken Cumhurbaşkanlığı kurumunun toplumun en az yarısı ile psikolojik bir kopuş yaşamasına yol açmaktadır.

Bu çerçevede, yeni sistemin en asli unsurlarından biri olarak görülen partili cumhurbaşkanlığı uygulaması mevcut Cumhurbaşkanımızın şahsından bağımsız olarak yeniden değerlendirilmeli ve Cumhurbaşkanlığı ile parti genel başkanlığı görevlerinin bir arada yürütülmesinin doğurduğu sakıncalar giderilmelidir.” (ODA TV, 22.04.2019)

AKP’nin, ben-merkezci kibirli, kutsal değerlerimizi siyasi çıkarlar uğruna hoyratça kullanan bir yapıya dönüştüğünü, partili cumhurbaşkanlığı uygulamasının yeniden değerlendirilmesinin gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanlığı ile parti genel başkanlığı görevlerinin bir arada yürütülmesinin doğurduğu sakıncaların altını çizdi.

Parlamenter sisteme geri dönülmesinin, aksi halde Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin toplumsal dengeleri bozacağını, Türkiye çöküşe götüreceğinin altını çizdi.