Gün olmuyor ki, güzel yurdumun bir köşesinde kadına yönelik cinayet vakası meydana gelmesin.

            Gün olmuyor ki; cinayet, taciz, hırsızlık, cinnet vs. gibi çeşitli olumsuzluklar kitle iletişim araçları vesilesiyle topluma duyurulmasın.

            Her gün bir yerlerde, malum haberleri duyuyor olmaktan ötürü kimyamız bozuldu gayrı.

Uzun yıllardan beridir uygulanan yanlış politikalar münasebetiyle, toplumda ne ahlak kaldı, ne de maneviyat...

Hayim Nahum'un sinsi doktrini bilinçli olarak takır takır işliyor:

Toplumun milli ve manevi duyguları törpülenmiş.

Vatan haininden geçilmiyor.

Ar damarından eser kalmamış.

Saygı-sevgi rafa kaldırılmış.

Helal-haram kavramları yok olmuş.

Cinayet, hıyanet, hırsızlık, gaspçılık, fırsatçılık, yalan-dolan olağanlaşmış.

Yağcılık-yalakalık tavan yapmış.

Namus mefhumu yerle yeksan olmuş.

Sahte din tacirleri palazlanmış.

Kadim kültürümüzden eser kalmamış.

Kısacası insanlığımızdan, inancımızdan, örf ve adetlerimizden, gelenek ve göreneklerimizden günden güne uzaklaşıyor, Garp âleminin köhneleşmiş kültürüne özeniyoruz. 

Hal böyle olunca, asimile olmakla kalmıyor, toplumumuza yakışmayan türlü olumsuzluklar meydana geliyor ve en nihayetinde “biz” olmaktan çıkıyor, “el” olmaya eviriliyoruz.

Harbiden yazık ediyoruz kendimize. Bir an önce özümüze, benliğimize dönmeliyiz.

Özümüze dönmemizin ve yukarıda saydığım söz konusu menfiliklerin tümünden sıyrılmamızın yolu da; yeniden ahlak ve maneviyat terbiyesiyle yoğrulmak gerekiyor.  

Tıpkı merhum Necmeddin Erbakan Hoca’nın yıllar önce dediği gibi; “önceliğimiz ahlak ve maneviyat olmalı.”

Aksi halde sonumuzu düşünmek bile istemiyorum. Bilmem anlatabildim mi?

Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…         

 

                                                                                              Bilal KARADAĞ

                                                                                         [email protected]