Son yıllarda izlediğim beni çok etkileyen birkaç filmden biridir Agora. Yazının detaylarına geçmeden size biraz filmden      bahsetmek isterim.

         İskenderiye okulunun matematik hocası ve yöneticisi olan Theon’un  kızı Hypatia. İskenderiye kütüphanesi yağmalanırken tek bir parşömen parçası için canını feda etmeye hazır bir kadın öyküsü…

        Babası Hypatia’yı kendi rehberliğinde şiir, müzik, matematik, astronomi, geometri, din, felsefe konularında çok iyi yetiştirdi. Hypatia  Atina’da eğitimini tamamlayıp İskenderiye’ye geldiğinde okulun başına geçti. Mükemmel bir öğretici, aynı zamanda yılmadan bilime katkılar yaparak halka açık dersler veriyordu. Avrupa, Asya, Afrika’dan sırf onun derslerini dinlemek için İskenderiye’ye gelenler oluyordu. O dönemde halkın eğitim seviyesi çok düşüktü, tam bir Orta çağ dönemi yaşanmaktaydı. O sırada Patrikhane’nin başına da Cyille adlı bir papaz atanmıştı. Cyille , dini istediği şekilde saptırarak halkı etkileyen biriydi. Amacı dini yaymak değil siyasi gücü ele geçirmekti. Bunu için cahil halkı kışkırtmayı başardı. Bir kaos ortamı oluşturdu. Tüm bu kargaşanın sebebini Hypatia olduğunu onun yok edilmesi gerektiğini söyleyerek, halkı ayaklandırmayı başardı. Sonunda Hypatia cahil halk tarafından okulun kapısında yakalandı , Kilisenin içinde yakıldı ve İskenderiye kütüphanesi yağmalandı. Hypatia yağmalanan kütüphaneden parşömen rulolarını kurtarabilmek için adeta canını feda eden sahnelerle hafızamıza kazınmış oldu.

        M.S 4. yüzyılda dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük ve kadim kütüphanelerinde gerçekleşen bu acı olayın dünya uygarlık tarihine vurduğu darbe göz ardı edilemez. Kütüphanelerin eğitimde, bilimde, sanatta dolayısıyla insanı zenginleştirmede ve daha uygar bir seviyeye ulaşmamızda ciddi misyonu olduğu da inkar edilemez. Günümüzde ‘’ radyo, televizyon, bilgisayar, internet gibi iletişim ve bilgilendirme araçları çok gelişmiştir. Ne kadar gelişse yaygınlaşsa da bunların hiçbirisi kitabın yerini dolduramaz ve kütüphanelerin gerekliliğini yadsıyamaz. Zaten dünyanın en gelişmiş ülkelerine baktığımız zaman da kitaba, kütüphanelere olan ilginin azalmaması hatta artması bunun delilidir.

       Kişiler kütüphanede tam bir gezgin olur, özgürce dolaşır, ardından hayal kurar ve hayal kurup üretebiliyorsa kendini bu dünyaya ait hisseder. O zaman insanlığa faydalı olabilir.  Okuma kültürü bebeklikte(0-3 yaş) başlayan bir olgu eğer çocuklarımıza yüksek sesle kitap okumazsak, onlara okuma  alışkanlığı edindirmezsek, okumayı, kütüphane ve kütüphane şemsiyesi altında yaygınlaştırmaksak dünyayı sürekli geriden takip etmek durumunda kalabiliriz .  Türkiye’deki kütüphane sayısına baktığımızda 1137 tane halk kütüphanesi bulunmakta bu 82 milyon nüfus için çok az . Hal böyle olunca kütüphanelerden faydalanan kişilerin sayısında da azalma olmaktadır. Tüm bunlar için kütüphaneleri ve kütüphanelerde kitap sayısını artırmamız gerekir.                             

       Kütüphaneler, her yaş ve her düzeydeki insanın gidebileceği sıcak ortamlar aynı zamanda kütüphaneleri eğitim öğretim alanları haline getirmemiz gerekir. Bunun için  neredeyse 250.000 nüfusluk  şehrin tek kütüphanesi , birçok  güncellenmemiş  kitabın bulunduğu ,(geçici süreliğine bile olsa) havasız ortamlar , daracık bodrum katları olmamalıdır.  

Sevgiyle…