Çıplak, Zeynel Abidin, Hacı Yusuf ziyaretleri ve Sahabe Safvan Bin Muattal Hazretleri.

Sabah kahvaltımızı yaparken, “Eee bugün nerelere gideceğiz?” dediler. “ Söylemeyeceğim, gidince görürsünüz” dedim. Israr ettilerse de söylemedim.

Çıplak Baba ziyaretine gittiğimizde öğlene yakındı. Duamızı yaptık, Ziyaretin hemen ön tarafında ağaçlık bir dere olduğundan olsa gerek, çevre temiz görünüyordu. Rüzgârın etkisiyle havada uçuşan nesneler, dere boyu kaybolmuşlar ve kısmen temiz görünüyordu.

Vakit kaybetmeden, doğruca Zeynel Abidin ziyaretinin bulunduğu mekâna yol aldık. Ziyaret tepede bulunuyordu. Etrafında asırlık ağaçlar vardı. Öyle ki alt tarafında bulunan ağaçların arasından güneş bile görülmüyordu. Baharın yaza geçiş yaptığı bu günlerde, her taraf mis gibi kokuyordu. Ziyaretin bulunduğu yer değil, ama hemen aşağısında bulunan yerlerde de kısmen çevre kirliliği görülüyordu. Belliki buraya gelenler de temizliğe riayet etmemişlerdi. Badem ağaçlarından kısmetimiz kadar olanı toplayıp yedikten sonra, Hacı Yusuf ziyaretine doğru gitmek üzere, Samsat yolunda ilerledik.

Yolda giderken, Samsat’ın aslında bir tütün deposu olduğunu, ancak tütünün yasaklanmasından sonra, insanların geçinmede sıkıntılar yaşadığını, çevre illere ırgata gittiklerinden bahsediyordum. Atatürk Barajı su havzasının yok ettiği bir ilçe ve onlarca köyden göç edenlerin aldıkları paraları, kimileri ufak da bir şekilde değerlendirirken, kimileri de çar çur ederek, şu an da geçinmede zorluk yaşadıklarını söylediğimde; “gerçekten yazık olmuş, yani suyun içinde susuzluk, zenginlik içinde fakirlik çekiyorsunuz!” dediler.

Yol kenarında buğday ekilmiş, bazı yerlerde de nohut ve mercimek var. Nar meyvesinin olduğu bahçelere nadiren de olsa rastlıyoruz. Tütün dikiminin başladığı şu günlerde, önceliğin Ege tütününe verilmiş olduğu ve eskisi gibi insanın emek ve gücüne fazla ihtiyaç hissedilmediği açıkça görülüyordu. Fideleri makineyle ekiliyor ve filelere topluca konularak şirketlere veriliyordu. Tek sıkıntı, tarladan tütünü toplamaktı.

Öğle olmuştu. Ziyaretimizi yaptıktan sonra, yemek yiyecektik. Ziyaret alanındaki durum, pek iç açıcı değildi. Etrafta kokudan geçilmiyordu. Rastgele atılmış, etrafa dağılmış çeşitli yiyecek içecek artıklarından tutun da, kâğıt, poşet, pet şişe ve bardak, hatta oturulmak için yere serilen kirli halı ve kilimler, yemek yapılmak için yapılan ocaklar, hatta yemek yenmek için gerekli olan kaşık, çatal, tencere, tava ve kazanlar temizlikten uzaktılar. Herkes ne yapmışsa, olduğu yere bırakıp gitmişlerdi. Hayvanların kesildiği yer ise, kokudan geçilmiyordu. Rüzgâr çıktığında, o kötü koku tamamen etrafa yayılıyordu.

Çayımızı içerken yanımıza gelen köyden birisi, “iyi ki rüzgâr geliyor, hiç olmazsa kâğıt, naylon ve diğer çöpleri götürüyor!” gibisinden gaflar da yapıyordu. Kâğıt, poşet ve diğer çöpleri temizlemek, hatta eline bu süpürge alıp, parke taşlarının üzerinde temizlik yapmayı pek düşünmüyordu anlaşılan.

Çayın akabinde, toparlanıp Sahabe Safvan Bin Muattal Hazretlerinin bulunduğu yere doğru yola koyulduk. Çok da uzak değildi. Hemen 15-20 dakika içerisinde vardık.

Sahabe Safvan Bin Muattal türbesi, çevreye hâkim bir tepede bulunuyordu. Uzun bir süre varlığından haberdar olunmayan Sahabi, Samsat görev yapan bir Müftünün yaptığı araştırmalar neticesinde, yeri, sahih delillerle tespit olunca, iki Sahabi’den biri olan Hz. Safvan Bin Muattal hazretlerin (Bir tanesinin de İstanbul’da olan Eyüp Sultan Hazretleridir.) burada meftun olduğu kesinleşmiş oluyordu. Son senelerde, insanların ilgisini cezbeden bir mekân haline geldiğinden, insanlar bu manevi havadan faydalanmak için buraya akın ediyorlar. Henüz tam istenilen seviyede tanıtılmamış ve insanların gelmesi sağlanamamışsa da, İstanbul için Eyüp Sultan Hazretlerinin türbesi ne ise, Adıyaman içinde Sahabe Safvan Bin Muattal Hazretleri de o olmaktadır. Birkaç yıl öncesinde, tam teşekküllü bir külliye ve kompleks olarak yapılması düşünülüş olmasına rağmen; bugüne kadar etrafındaki bollukların doldurulması ve Cami yapımı dışında, pek de fazla bir ilerleme, gelişme olmamıştır. Kutlu doğum, kandil ve benzeri özel gecelerde, insanlar yoğun bir şekilde akın etmektedirler.

Sahabe Safvan Bin Muattal Hazretleri Türbesi, Adıyaman da ki inanç turizminin en önemli merkezlerinden biridir. Yeterince tanıtıldığı ve ilgi gördüğü takdirde, inanç boyutunda bir cazibe merkezi olacağını dile getiren misafirlerimiz; “Aslında, ne kadar da şanslısınız, ama nedense bir türlü faydalanamıyorsunuz? Yazık, hem de çok yazık!!” diyorlardı.

Akşama kadar orada kalarak, eve döndük. Dönüş yolculuğunda gülerek; “başka gidecek yer kaldı mı? “ dediler. “Aslında daha çok gidecek yer var” dedim.

“Mesele nereler var?”

“Saymakla bitmez!” deyince, “hele bir say!” dediler.

“Gidemediğimiz, Gazihan Dede türbesi (Kazgandede), ZEY Ziyareti Seyyid ŞEYH Abdurrahman Erzincan-i, Şeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, Yedikardeşler türbesi, Durak köyünde bulunan Menzil ve daha onlarca ziyaret; tabi ki tarihi olarak Karakuş Tepesi Tümülüs’ü, Cendere Köprüsü, Arsemia Kenti kalıntıları, Çelikhan’da Çat barajı üzerindeki Yüzen adacıkları ve tabi dünyanın sekizinci harikası olarak kabul edilen Nemrut Dağı ve sayamadığım onlarca yerler… Ha unutmadan, Adıyaman Harfane gecelerini, giyim, kuşam, yiyecek-içecek gibi şeyleri de daha söylemiyorum.”

“Ne kadar çok değerler varmış Adıyaman’da, hafta sonu tatilimiz bitti, artık başka zaman da oralara gideriz inşallah!” dediler.

Sonraki müsait bir zaman diliminde de oraları gezmek ve tanımak üzere, çevre kirletilmesi dışında genel itibariyle memnun ve mutlu olarak ayrılmalarını sağlamış ve Adıyaman’ımızı az da olsa tanıtmak için üzerimize düşen görevimizi yerine getirmiştik.

Gelenlerin, ister inanç boyutunda ziyaretleri, ister tarihi ve turistik yerlere, yani isteklerine göre gidilebilecek çok yer var Adıyaman’da.

Kerim BAYDAK

[email protected]