Demokrasi Parkı önünde toplanan KESK üyeleri ellerinde pankartlarla OHAL'in kaldırılmasını istediler.
KESK Dönem Sözcüsü Mehmet Dağdeviren, yaptığı açıklamada, "17 Ocak 2018 tarihinde toplanan MGK’da OHAL’in 3 ay daha uzatılması tavsiye kararı alındı. Ve 18 OCAK itibariyle OHAL’in 3 ay daha uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda kabul edilerek OHAL altıncı kez uzatıldı. Böylece 20 Temmuz 2016’da OHAL’i ilan eden iktidarın 45 gün, hatta bir ay içinde sona erebileceği yönündeki açıklamalarının koca bir yalandan ibaret olduğu da altıncı kez teyit edilmiş oldu. OHAL’e karşı ciddi bir mücadele verilmez ise, iktidarın artık ülkeyi OHAL’siz ve savaş politikaları olmadan yönetemeyeceği gerçeğinin altını bu vesileyle çizmek istiyoruz. AKP varlığını ve iktidarda kalmasını OHAL’e bağlamıştır. OHAL AKP’nin ve Saray’ın oksijen tüpü olmuştur. OHAL aracılığıyla yasama, yürütme ve yargı Saray’a bağlanmıştır. Anayasa Mahkemesi kararına karşı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kendi kararında direnmesi bunun açık örneğidir."dedi.
"AKP sivil darbesi Cumhuriyet tarihinde gerçekleşen askeri darbeleri aratmayacak şekilde örgütlü muhalif tüm kesimleri hedef almış, temel hak ve özgürlüklerin üzerinden silindir gibi geçmiş hukuksuzcave açıkça sendikal örgütlülüğü, özgürlüğü ve çalışma yaşamında kazanılmış hakları da hedef almıştır" ifadelerini kullanan Dağdeviren, şöyle konuştu:
"Nitekim Cumhurbaşkanı açıkça grevlerin yasaklanması ve sermaye lehine kararlar alınması için OHAL’in kullanıldığını söylemiş, uyguladıkları politikalarla da gereğini yapmıştır. Sadece darbe girişimi ile ilgili olarak, sınırlı süre için “tedbirler” alması gereken düzenlemeler yerine Türkiye’nin siyasal-toplumsal yapısını değiştirmeye dönük kalıcı düzenlemeler KHK’ler eliyle yapılmıştır, yapılmaya devam etmektedir. 
Şu ana kadar 31 adet Kanun Hükmünde Kararname yayınlanmış olup 12 Eylül 1980 darbesinde gördüğümüz uygulamalar 12 Eylül’ü de aşan şekilde bir kez daha hayata geçirilmiştir. Bu süreçte herhangi bir denetim mekanizması olmadığı gibi, tüm güç Saray’da toplanmıştır. 26 KHK, iç tüzükte belirtilen süre aşılmış olmasına rağmen meclisin onayına sunulmamıştır. Siyasi iktidar keyfiyete dayalı ve siyasal ajandası doğrultusunda çıkardığı KHK’lerle aileleri ile birlikte milyonlarca insanımızın hayatını karartma, açlıkla terbiye etme, böylelikle etkisizleştirme amacını darbe girişimi bahanesi arkasına sığınarak hayata geçirmiştir. Nitekim ihraç edilen kamu emekçilerinin sayısının darbe girişimine katılan asker ve polislerin birkaç katı oranında olması bunun somut kanıtıdır. Kararnamelerde yasa dışı unsurlarla olan bağ için “tespit edilmesi” ibaresi kullanılırken kamu görevlileri ile ilgili olan maddede bu sınır daha da esnetilip genişletilerek “irtibatı olduğu değerlendirilen” ifadesi kullanılmış, KHK ile yapılan tüm ihraçlarda bu ifade dayanak yapılmıştır. Bu sübjektif kriter nedeniyle şu an itibariyle 31 KHK ile en az 116.296 kamu görevlisi hiçbir adil soruşturma geçirmeden, savunma hakkı verilmeden, hukuksuzca ihraç edilmiştir. 
Yıllarca FETÖ yapılanmasının baskılarına ve tehditlerine maruz kalan KESK’e bağlı sendikalarımızdan 20 Temmuz 2016 tarihinden bu yana Yüksek Disiplin Kurulu kararları ile atılan da dahil en az 4.312 kamu emekçisi ihraç edilmiştir. Mahkeme kararları ve çok az sayıda KHK’lerle iade sonrası (94 üye) halen 4.218 KESK’li görevlerinden uzaklaştırılmış durumdadır. 20 Temmuz sonrası Yüksek Disiplin Kurulları da sendikal eylem ve etkinlikler nedeniyle açılan idari soruşturmaları hızla “kamu görevinden men” kararlarıyla sonuçlandırma eğilimine girmişlerdir. OHAL sonrası 102 KESK üyesi YDK kararlarıyla ihraç edilmişlerdir. YDK kararlarında OHAL sonrası yaşanan bu artış hukuki mekanizmaların işlediği görüntüsü verildiğinde dahi açık hukuksuzluk yapıldığının kanıtlarından biri olmuştur. Bununla birlikte 682 sayılı KHK ile disiplin hükümlerinde yapılan değişikliklerle amirlere geniş yetkiler tanınması sonrasında soruşturmalar ve keyfi uygulamalarda ciddi artışlar yaşanmıştır. İhraçlar ile anayasanın 49. Maddesi ile güvence altına alınan çalışma hakkı ve anayasanın 70. Maddesi ile güvence altına alınan kamu hizmetine girme hakkının açıkça çiğnendiğini özellikle belirtmek istiyoruz. OHAL sürecinde Diyarbakır, Van, Batman, Adıyaman, Hatay, Mardin, Dersim gibi iller başta olmak üzere kitlesel açığa almalar yaşanmıştır. 20 Temmuz 2016 tarihinden bu yana 11.329 KESK’li açığa alınmıştır. Yargısal süreç ve verilen mücadele sonrası açığa alınanlar görevlerine iade edilmiş olup halen KESK’e bağlı sendika üyesi yaklaşık 240 kamu emekçisi açıkta bekletilmektedir. Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımız üyelerinin ihraç edilmelerinde ya da açığa alınmalarında çoğu zaman yereldeki idarecilerin de ya süreci sulandırma, ya yandaş sendikaya geçiş için fırsata çevirme ya da hükümete yaranma güdüsü ile hareket ettikleri görülmektedir. OHAL sürecinde yandaş Konfederasyon yöneticilerinin ihraç ve açığa alınma listelerinin hazırlanmasında etkin rol oynadıklarına dair çok sayıda duyum aldığımızı da burada ifade etmek istiyoruz. Satış sözleşmelerinden çok iyi tanıdığımız yandaş Konfederasyonun OHAL pratiği her açıdan sendikal hareketler tarihinde bir başka kara leke olmuştur. Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi’nin KHK’leri denetleme yetkisinin olmadığı şeklindeki hukukla bağdaşmayan kararı sonrasında ihraçlara ilişkin bütün gözler binlerce dosyanın yığıldığı AİHM’e çevrilmişti. İktidar AİHM’le danışıklı bir şekilde Ocak 2017’de OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunu kurmuştur. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası en az 140 bin kamu emekçisi hakkında işlem yapılmış, 113 binden fazlası ihraç edilmiş, yüzlerce dernek, vakıf üniversiteleri, gazeteler, TV’ler, radyolar, haber ajansları, yayınevleri, dağıtım kanalları, sendikalar, konfederasyonlar, özel sağlık kuruluşları, özel öğretim kurumları kapatılmış, mal varlıklarına el konulmuştur. Binlerce kişinin öğrencilikle ilişkisi sona erdirilmiştir"
Dağdeviren, "22 Aralık 2017 tarihinde basın organlarında komisyonun yaklaşık üç yüz dosyaya ilişkin kararını açıkladığı haberlerinin yer alması sonrasında Devlet Personel Başkanlığından konu ile ilgili bilgi talebinde bulunmamıza, yine Kamu Denetçiliği Kurumu ile görüşmemize rağmen herhangi bir bilgi verilmemiştir. Öte yandan sendikamız EĞİTİM SEN üyeleri Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya ilişkin tüm girişim, eylem ve etkinliklerimize, işlerine geri dönme talepleriyle yaptıkları açlık grevinde 318. günü geride bırakmalarına, dolaysıyla her an yaşamlarını kaybetme tehlikesi altında olmalarına rağmen Komisyonun dosyalarını ele almayarak siyasi iktidarın tavrına göre hareket ettiğini kanıtlamaktadır. Bu süreçte 1.190’ı eğitim işkolu olmak üzere toplamda 1.267 KESK’li Çorum, Yozgat, Erzurum, Osmaniye gibi milliyetçi, muhafazakâr nüfusun ağırlıkta olduğu illere sürgün edilmiştir. Bazı üyeler eşleriyle birlikte ve farklı farklı illere sürgün edilmişlerdir; aile bütünlükleri bozulmuştur. Toplu sürgünler sonrası EĞİTİM SEN ve KESK’in yoğun uğraşları sonucu sürgünlerin bir kısmı son görev yerlerine yakın il ve ilçelere gönderilirken bakıma muhtaç yakınları olan sınırlı sayıda üye ise görev yerlerinde kalmışlardır. Halen en az 77 KESK’li hala değişik illere sürgün edilmiş durumdadır. OHAL sürecinde en az 1.267 KESK’li gözaltına alınmıştır. Siyasi iktidar 2017 yılının son günlerinde dahi gözaltılara ara vermemiştir. KESK Ankara Şubeler Platformu tarafından 30 Aralık 2017 tarihinde Sakarya Caddesi’nde yapılmak istenen basın açıklamasına yönelik polis saldırısı yaşanmış, Eş Genel Başkanımız Aysun Gezen ve bazı şube yöneticisi arkadaşlarımız hiçbir uyarı yapılmadan, plastik mermi ve biber gazının kullanılarak, ters kelepçe ile gözaltına alınmışlardır. İktidar 2018 yılına da yoğun göz altılarla başlamıştır. 5 Ocak’ta Maraş/Pazarcık’ta 7 EĞİTİM SEN’li öğretmen 2014 yılında yapılan basın açıklamasına katıldıkları gerekçe gösterilerek tutuklanırken, birkaç gün önce benzer gerekçelerle Van’da 7 EĞİTİM SEN’li gözaltına alınmıştır. Dün de İstanbul’da bir KESK’li arkadaşımız gözaltına alınmıştır. OHAL sürecinde sendikal faaliyetler, toplantı, yürüyüş ve gösteri, düşünce ve ifade özgürlükleri gibi temel hak ve özgürlükleri kullandıkları gerekçesiyle 200’den fazla KESK’li tutuklanmıştır. Halen 66 KESK’li çeşitli cezaevlerinde tutuklu olarak bulunmaktadır. Hukuki olmayan, büyük çoğunluğu sendikal hak ve özgürlükler kapsamındaki eylem ve etkinliklere katılmaları gerekçesiyle yapılan tutuklamalar toplumsal korku yaratmaya dönük olup gözdağı niteliğindedir. OHAL sürecinde ihraç olduktan sonra intihar ederek yaşamını yitirenlerin yanı sıra travmalar ve yoğun stres nedeniyle de yaşamını yitirenler vardır. Açık kaynak taraması ve sendikalarımızdan gelen bilgilerin derlemesi sonucu elde ettiğimiz bilgilere göre toplamda intihar edenlerin 43 kişi olduğu tahmin edilmektedir. Bir yakını ihraç ya da açığa alınmış olup intihar eden 4 kişi bu rakama dahil edilmemiştir. Konuya ilişkin ayrıntılar raporumuzda belirtilmiştir. Araştırmamızda; OHAL/KHK uygulamalarının intihar nedeni olarak görüldüğü, intihar vakalarının genellikle ihraç ve açığa alma dönemlerine yakın yaşandığı, intihar vakalarında “emniyet çalışanlarının” belirgin ağırlıkta olduğu, intihar vakalarının önemli bir kısmının cezaevlerinde gerçekleştiği, intihar edenler içinde erkeklerin baskın cinsiyet olduğu gibi sonuçlara ulaşılmıştır. Sağlık sisteminin yapboz haline getirilmesi, sağlık hizmetlerinin kamu hizmeti olmaktan çıkarılarak piyasaya açılması, güvencesiz, sözleşmeli ve taşeron çalıştırmanın yaygınlaşması AKP’nin temel politikalarından olmakla birlikte OHAL sonrası on binlerce kamu emekçisinin ihraç edilmesiyle iş yükünün artması sonucu kamu emekçileri nefes alamaz duruma gelmiştir. OHAL fırsatçılığıyla performans sisteminin yaygınlaştırılmasıyla birlikte özellikle sağlık ve büro emekçilerinden bazıları intihar noktasına gelmiştir. 11 Ocak 2016 tarihinde Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin yayınladığı bildiri sonrasında Cumhurbaşkanından hükümete, YÖK’ten ulusal ve yerel medya organlarına kadar imzacı akademisyenlere nefret ve tehdit dolu tepkiler gelmiş, Barış İçin Akademisyenler (BAK), üniversitelerdeki odalarına asılan afişlerle, telefonla, notlarla ya da yerel, ulusal medya aracılığıyla can güvenlikleri hedef alınmıştır. OHAL uygulaması kapsamında grev yasaklamaları gerçekleştirilmiş, her türlü hak arama eylem ve etkinliği kısıtlanmıştır. Genel olarak kamu alanında ve özel sektörde güvencesizlik derinleştirilmiş ve çalışma yaşamı kuralsızlaştırılmaya çalışılmıştır. OHAL döneminde kiralık işçilik uygulaması, Toplum Yararına Çalışma ve Taşeron gibi atipik istihdam şekilleri kamu alanında bir milyondan fazla kişiye ulaşmıştır. Yine OHAL döneminde kayıt dışılık oranı yükselmiştir. OHAL döneminde çift haneli olan enflasyon, işsizlik ve faiz oranlarına ek olarak döviz kuru etkisiyle tüm ücretliler reel olarak yoksullaşmıştır. 
OHAL’de TİS görüşmeleri Konfederasyonumuz sürecin dışında tutularak yandaş konfederasyonla birlikte, 2017 yılı için %3 + %4, yıllık ortalama %5,06’ ile sonuçlandırılmıştır. 2017 yılını %11,92 gibi (ki gerçek enflasyonun bunun çok üzerindedir) son 14 yılın en yüksek enflasyonuyla kapattığımız göz önüne alınırsa OHAL’in kamu emekçileri aleyhine de nasıl kullanıldığı daha iyi anlaşılacaktır. OHAL’de 696 sayılı KHK ile taşeron çalışmaya ilişkin yeni sorun alanları ve mağduriyetler yaratılmıştır. Tüm taşeron işçilere koşulsuz kadro sözü verilmesine rağmen, 696 sayılı KHK ile taşeron işçilerin büyük çoğunluğu kadro hakkından yoksun bırakılmıştır. AKP iktidarının yasaklarına, faşizan tutumuna karşı fiili ve meşru mücadele hakkımızı sonuna kadar kullanacağız. Emekçilerin yüzyıllardır süren mücadelesi sonucu ortaya çıkan temel hak ve özgürlükleri AKP’nin sivil darbesine, OHAL’ine, Başkanlık hevesine terk etmeyeceğiz  İşlerimize dönünceye kadar direnmeye, mücadele etmeye devam edeceğiz. Darbe hukukuna karşı fiili, meşru ve demokratik direnişimizi ve hukuki mücadelemizi her ne pahasına olursa olsun, tüm zorlukları göğüsleyerek sürdüreceğiz. Bu vesileyle bir kez daha çağrıda bulunuyoruz; OHAL kaldırılmalı, KHK’ler geri çekilmeli, hukuksuzca ihraç edilen/açığa alınan tüm kamu emekçilerinin işlerine geri dönmeleri sağlanmalıdır. İçeride ve dışarıda barışçıl, laik ve demokratik ortamı sağlayacak adımlar atılmalıdır."şeklinde konuştu.
 
 
Kaynak : PHA
Kaynak: pha