Dağdeviren, kendinden olmayanları, kendisi gibi yaşamayanları, kendisi gibi düşünmeyenleri dünyanın neresinde olursa olsun vahşice katletmeyi meşru gören karanlık zihniyeti lanetlediklerini kaydetti.

-"1978 BEYAZIT, 1988 HALEPÇE, 1995 GAZİ KATLİAMLARINI UNUTMAYACAĞIZ"

Yeni Zelanda’da yaşanan katliamın son olmasını dilediğini belirten Dağdeviren, kimsenin inançları, etnik kimliği ve siyasi düşüncesi nedeniyle hedef olmadığı bir dünyada yaşamak istediklerini belirterek, şöyle devam etti:

''Unutmayacağız! Baharın gelişini müjdeleyen Mart ayı, Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan insanlık dışı saldırı, katliam ve acıları hatırlatması nedeniyle, hafızamızda her dönem “acılar ve katliamlar ayı” olarak bilinmektedir. 1978 Beyazıt, 1988 Halepçe, 1995 Gazi katliamının üzerinden yıllar geçmiş olsa bile yüreklerimizdeki acısı tazeliğini korumaktadır. 41 yıl önce 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi öğrencisi 7 genç güvenlik güçlerinin gözleri önünde kontra güçler tarafından katledilmiş, onlarcası yaralanmıştır. Günler öncesinde katliam hazırlığı yapıldığı yönündeki istihbarata rağmen hiçbir önlem alınmamış, daha sonra defalarca şahit olduğumuz gibi katliama açıkça göz yumulmuştur. Beyazıt katliamı faillerini yakalamak için peşlerinden giden polislere “dur” emri verenler ile 12 Mart 1995’te İstanbul Gazi Mahallesi’nde halkın üzerine ateş açılması emri verenler aynı zihniyetin temsilcileridir.
12 Mart 1995 tarihinde alevilerin gittikleri kahvehanelerinin ve cem evinin hedef alındığı silahlı saldırılarda bir alevi vatandaş hayatını kaybetmiştir. Saldırıları protesto etmek için toplanan halkın üzerine ateş açılması sonucunda yaşanan olaylarda 22 kişi katledilmiştir.’’

-‘’ÖLÜMÜN DEĞİL YAŞAMIN SAVUNULDUĞU BİR ÜLKEDE BARIŞ İÇİNDE YAŞAMAK İSTİYORUZ’’
Ölüm değil yaşamın savunulduğu bir ülke olmasını isteyen Dağdeviren, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Katliamın gerçek faillerinin, arkasında yer alan güçlerin değil, birkaç tetikçinin yargılandığı davada hukuk, devlet kurşunu karşısında bir kez daha suskunluğa gömülmüş, daha önceki katliamlarda olduğu gibi, bütün katiller ve onların siyasi uzantıları suçları sabit olduğu halde birer birer aklanmıştır. 16 Mart 1988 tarihinde gerçekleşen Halepçe katliamı ise başlı başına bir insanlık dramı olarak tarihe geçmiştir. Kürtleri, Asurîleri ve Halepçe’de yaşayan diğer milletlerden halkları hedef alan katliamda, dönemin Saddam Hüseyin rejimi tüm dünyanın gözleri önünde, 5 binden fazla çocuk, kadın ve erkeği kimyasal silahlarla acımasızca katletmiştir. Halepçe’de kadın, çoluk, çocuk demeden katliam yapanlara gerekli tepkiyi göstermeyenler, bugün hala Ortadoğu’da akan kan ve gözyaşının sorumluluğunu taşımaktadırlar. İnsanlığa karşı işlenen bütün suçlara, yaşanan katliamlara sessiz ve tepkisiz kalmak, katliamları yapanlar ve masum insanların yaşam hakkının elinden alanlar kadar yaşananlardan sorumlu olduğu unutulmamalıdır. Yıllardır toplumun vicdanında ve hafızasında silinmesi zor, derin izler bırakan acıların son bulması gerekmektedir. Kimsenin bombalı saldırı ve katliamların hedefi olmadığı, ölümün değil yaşamın savunulduğu bir ülkede barış içinde bir arada yaşamak istiyoruz. Türkiye’yi sonu görünmez bir karanlığın içine çekmeye çalışanlara, halkı kendi çıkarları için kutuplaştırmak adına her fırsatta şiddet ve nefret dilini kullanıp, ölümü kutsayanlara karşı yaşamı ve yaşatmayı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz."

 

Kaynak : PHA
Kaynak: pha