Filler daha yavruyken, kalın bir zincirle bacağından bir direğe bağlanır. Önceleri hayvan kaçmaya çalışır ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın ne zinciri koparabilir ne de direği yerinden oynatabilir. Fil yavrusu ayağında zincirle büyür ve kaçamayacağını kabullenir. Özgürlük kavramını yitirir. İşte bu noktada ayağındaki zincir çözülür ve yerine konulan ince bir halatla birkaç santimetre boyunda tahtadan bir çubuğa bağlanır. Fil, bu koşullarda kolaylıkla kaçabilecek olmasına rağmen olduğu yerde kalır. Çünkü hâlâ var olduğunu sandığı zincirini asla kıramayacağına inanır. Fil büyüyünce ipten kurtarılır. Ama artık o alanın dışına çıkamayacağını öğrenmiştir. Buna öğrenilmiş çaresizlik denir.

 
GUGUK KUŞU kuş aleminin en üçkağıtçı kuş türüdür. Yabancı kuş türlerinin yuvalarının etrafında sinsi uçuşlar, hain planlar yapar. Fırsat bulunca ajan gibi yuvaya dalıp kendi yumurtasını bırakır. Yuvadaki yumurtayı da dışarı atar. Hiçbir şeyden haberi olmayan zavallı yuva sahibi kuş, guguk kuşu yumurtasını anne şefkati ile sarıp kuluçkaya yatmaya devam eder. Yumurtası erkenden kuşa dönen GUGUK KUŞU uçmaya hazır hale geldiğinde yaptığı ilk iş yuvayı dağıtmak.! Sonrasında pırrr !
Seçim zamanlarında akla gelen ADIYAMAN’ın, guguk kuşları marifetiyle öğretilmiş çaresizliğe nasıl mahkum edildiğini en net göreceğimiz günlerde olduğumuzu bilmemiz lazım! Adıyaman’ın seçilmişlerinden biri olmak için karınca gibi çalışan değerli aday adaylarımız, seçimden milletvekili olarak çıktığı zaman nedense guguk kuşu olmaktan imtina etmiyorlar. ADIYAMAN öğretilmiş çaresizliğin rüzgarıyla savrulup kaybolunca da guguk kuşları varlığını bile unutturuyor!
Adıyaman’ın seçmen eğilimlerine baktığımız zaman, yıllardır FİL’e uygulan metottaki gibi bir metodun uygulandığını görmek mümkün! Hak ettiği hizmeti hiçbir dönemde almadığı halde, yıllardır doğru bildiğimiz yanlışlarla kullanılan oylar neticesinde, düşüncelerimiz öğretilmiş çaresizliğin esaretine alınarak guguk kuşu marifetiyle özgürce verebileceğimiz kararlara ne yazık ki ipotek konuyor. Bizim sandığımız kararlarla, özgürlüğümüzden vazgeçerek sığındığımız kuytuluklarda guguk kuşlarının süzülerek ruhumuza beynimize nasıl kendi fikirlerini empoze ettiğini izliyoruz. Kimi guguk kuşları din yumurtasını ruhumuzda kuluçkaya yatırıyor kimi guguk kuşları çağdaşlık yumurtasını. Hizmet bekleyen ADIYAMAN ise işin sonunda kendi yarattığı guguk kuşlarına ruhunu teslim edip FİL gibi çaresizliğin kollarında nefes alamaz hale geliyor.
Türkiye’nin en geri kalmış illerinden biridir ADIYAMAN! İlçeleri aynı şekilde. İlçenin köylerindeki rezaletleri burda anlatabilmek mümkün değil. Sesimizi duyurabileceğimiz kimsede yok. Seçim süreçlerinde karşılaştığımız guguk kuşları verdikleri vaadlerle toplumun karar mekanizmaları üzerinde guguk kuşu sahtekarlıklarıyla etkili olmaya başlayınca, gariban ADIYAMAN halkı yılların alışılagelen düzeniyle fil gibi sadece güdülendikleriyle karar verir hale geliyor. Ekonomik yetersizliklerle elleri kolları bağlanmış gariban ADIYAMAN halkı kaderleriymiş gibi her zorlukla mücadele etmeyi bir yaşam biçimi haline getirdiği için kendi mutluluğundan vazgeçmiş haldedir. Neden bu kadar çok çalıştığım halde gelirim artmıyor daha doğrusu yaşam kalitem neden hep aynı diyemiyor. Öğretilmiş dayatılmış yanlışlarla insanların sorgulama kabiliyetleri ellerinden alınmıştır. ADIYAMAN kendisine bunları yaşatan seçilmiş yada atanmış kim varsa asla hesap soracak yeterlilikte olmama üzerine bina edilmiştir. Guguk kuşlarına kendi yaşam alanlarına müdahale etme cesaretini kendileri vermektedir. Özgürlüğünden kaçıp sığındığı her liman guguk kuşlarının umut tuzaklarıyla kaplı olmasına rağmen bilerek isteyerek filin duyarsızlığını kıskandıracak reddede kuluçkaya yatma merakımız olduğu sürece yazgımız hiçbir zaman değişmez değişmeyecektir.
Dindardır deyip oy veriyoruz. Zengindir deyip oy veriyoruz. Herkes bu partiye oy veriyor deyip oy veriyoruz. Güçlünün yanında hizalandığımız sürece eğilimlerimiz bize dayatılan hayata mahkum olmamıza sebeb oluyor, görmüyoruz. Audi Mercedes marka arabalarla caka sata sata aday olup vekil olanlar gerçekten sana hizmet etmek için mi geliyor yoksa yıllardır altına bıraktıkları yumurtaların hasılatını toplamak için mi? Neden FİL oldun hiç düşündün mü? Neden alışkanlıklarının esaretinden kurtulup guguk kuşlarına gereken dersi vermiyorsun ADIYAMAN. Ne zaman mahkum edildiğin yoksulluğun hesabını soracaksın ? Seçimlerimizin sonucunda vekil olanlar gibi, belediye başkanları olanlar gibi neden senin de ekonomik kazanımların onlarınki kadar büyümüyor? Hadi bunu geçelim mantığa aykırı diyelim neden güzel bir hayat yaşayacağın ortamlar tesis edilmez. ADIYAMAN merkez, ilçeler ve köyler neden günün koşullarıyla uyumlu hizmetlere kavuşmuyor? Patlayan bir kanalizasyon borusunu tamir edemeyecek kadar beceriksiz olanları neden sürekli aynı yanlış yollarla başına bela edersin güzel ADIYAMAN. Hüznün kenti olmayı bırakmanın vakti gelmedi mi? Hiç mi ayağa kalkıp yıllardır vekil olup karşına geçip hiç hizmet getirmedikleri halde utanmadan seçimden seçime karşına çıkanlardan hesap sormayacaksın? Adın YAMAN, ruhunun neden TAKATİ yok!
Adıyaman’ın yazgısını kırması için önümüzdeki seçimlerde -hangi parti olursa farketmez- önce fil gibi duyarsızlıktan kurtulup adam gibi hizmet edecek temsilcilere kavuşması şarttır. Ardından guguk kuşların yaşam alanlarına bırakıp kaçtıkları umut yumurtalarını da her boş nutuk attıklarında alınlarında patlatmalıdır. ADIYAMAN sahipsiz olmadığını ivedilikle KANITLAMALIDIR.
DİPNOT:
İki emekli, güvercinlere yem atarken biri
“Şunlara ne zaman yem versem siyasetçileri hatırlıyorum.” demiş
Diğeri sormuş:
— Neden ?
“Yerde dolaşırken elimizden yiyorlar, havalanınca kafamıza ediyorlar!
BİR ÖĞÜT:
Kadıköy’de Aksaraylı Hamdi’nin gazinosunda bir yandan demlenir, bir yandan ney çalarken, yanına bir boyacı çocuk yanaşır.

– Amca, boyayım mı?

Neyzen yerinden kalkar, para çıkarıp çocuğa verdikten sonra yere sırtüstü uzanır:

– Gel, yüzümü boya.

Yüzü boyanınca, Kadıköy’deki başka bir meyhaneye, Papazın Bağı’na gider. Papazın Bağı’nı mekân tutmuş olan Ahmet Rasim, onu görünce:

– Ne bu hal Neyzen? Kuşdili Tiyatrosu’nda “Arabın İntikamı’nı mı oynadın?

Neyzen güler:

– Merhamet insanın yüzünü bazen kara çıkarır.

Boyacıya acıdığını söyleyip olayı anlattıktan sonra ekler:

– Kâinata bir de bu heybette görüneyim, dedim. Allah’a şükür ki böyle bir yüz karam oldu. Ya çıkmazına boyansaydım?