Bugün kadına yönelik şiddetle mücadele günü.

Ülke olarak yapmamız gereken ilk şey dilimize yerleşmiş saçma sapan, kadını küçümseyen, ezen, ezdiren deyimleri sözcükleri ve söz gruplarını terk etmekle işe başlamamız gerekiyor.

"Kocanın vurduğu yerde gül biter" diye bir şey tabii ki de söz konusu olamaz.  Şiddeti romantize etmeyin. Çünkü kocanın vurduğu yerde evlilik biter. Çünkü sevgili denen kişinin vurduğu yerde ilişki biter. Sevgide şiddete yer yoktur. Şiddete tepkinizi koymazsanız şiddet şiddeti doğurur. Susulan her tokat, her şiddet ikincinin gelmesini hızlandırır ve garanti eder.  Şiddet gördüğünüzde destek alın, korkmayın, yalnız değilsiniz. Kız kardeşleriniz burada.

"Kızını dövmeyen dizini döver" şiddet ile eğitim olmaz. Bir yetişkini de bir çocuğu da bir hayvanı da dövmek suçtur. Korku ile baskılamak eğitim değildir. Şiddete eğilimdir.

"Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin" kadınlar birer et parçası veya cinsel obje değildirler. Kadınlar istediğiniz zaman döveceğiniz, sövebileceğiniz, sevebileceğiniz, koynunuza alabileceğiniz veya çocuk yapabileceğiniz ruhsuz varlıklar, araçlar değildirler. Kadın kendi hayatı ile ilgili kararları kendi iradesiyle alabilir. Uygulayabilir, vazgeçebilir. Kazana dabilir kaybedebilir de bu sadece ve sadece onun problemidir.

"Kız başına"  bu ifade başlı başına bir şiddet unsurudur.  Bir kadının, kadın olduğu için savunmasız olduğunu, güvende yaşayamayacağını ifade eder. Bir kadının neler yapıp yapamayacağını tartışmak yerine onlar için tehlike arz eden, tehlike yaratan iki ayaklıları terbiye ve ıslah edin vb. sayabileceğim onlarca sözcük var ama ben burada kesmek istiyorum. Çünkü kimsenin aklına karpuz kabuğu sokmaya gerek yok diye düşünüyorum.

Ne yazık ki Türkiye’de kadınların %43’ü fiziksel, %26’sı cinsel, %81’i psikolojik şiddete hayatında en az bir kere maruz kalıyor.

Bu ülkede neredeyse her gün bir kadın cinayete kurban gidiyor. Peki, neden diye sizlere sormak istiyorum.

Şiddeti normalleştirmeyin. Bunu kaderiniz, yazgınız ve ya alınyazınızmış gibi doğal bir şeymiş gibi algılamayın lütfen.

Ne yazık ki ben bu satırları yazarken bile ekranın diğer köşesinde kadınlara karşı uygulanan şiddet olaylarını okuyorum. Anlık olarak Kadıköy metrosunda potansiyel bir sapık, tecavüzcü, katil adayı metrodaki kadınların üzerine elinde bıçakla yürüyor ve ağza alınmayacak küfürler savuruyor. O kişi adeta bir suç makinası olarak sokağa salınıyor. 21 ayrı suçtan dosyası olduğu halde, ceza almayacağını bildiği için elinde bıçakla kadınların üzerine yürüyebiliyor. Ağır küfürlü ve hakaret içerikli konuşmamak için emin olun ki dilimi ısırıyorum. Kalemime engel oluyorum.

Ne yazık ki arkasından bir haber daha okuyorum, daha doğrusu izliyorum görüntüleri. Bursa’da evine doğru giden bir genç kızın peşine Afganlı bir potansiyel sapık, katil, tecavüzcü adayı takılıyor. Kızı takıp ediyor. Elinde bıçak, gecenin karanlığına güvenerek rahatça taciz ediyor ve kız kendini tesadüfen açılan bir apartman kapısından içeri atarak kurtarıyor.

Inanın Müslime konusuna hele hiç girmek istemiyorum. Çünkü midem bulanıyor. Kalbim sıkışıyor. Merak edenler Mersin'de 10 Kasim 2021 kaybolan 3 yaşındaki kız çocuğunun haberini bulup okuyabilir.

Oysaki bu ve bunun gibi suçluların kadına yönelik taciz şiddet tecavüz vb suçlar “Tüm kadınların özgürce yaşama, sokakta bulunma ve hayatlarına devam etme haklarına saldırı”  olarak değerlendirilmeli ve en üst sınırdan cezalandırılmalıdır.

Şimdi sizler verdiğim örneklerden ne anlıyorsunuz ne hissediyorsunuz biliyorum.

Hangimiz ülkemizin sokaklarında, parklarında, metrosunda, evimizin önünde güvendeyiz söyler misiniz?

Ve bu güvensizliğimizin sebebi kim ve kimler? Benim huzur ve güven içerisinde yaşamamı sağlaması gereken devlet nerede, hükümet nerede, kolluk kuvvetleri nerede? Birinin ölmesi mi gerekiyor müdahale için, önleyici tedbirler almak için, caydırıcı kanunlar çıkarmak için?

Daha kaç kişinin ölmesi gerekiyor? Kaç kişi can vermeli bu katillerin pençesinde? Bizler kime güveneceğiz, kime sığınacağız? Evlerimiz de, sokaklarımız da kadınlara önce zindan sonra mezar oluyor. Neden, niçin?

Hukuk hukuk hukuk. Başka yolu yok. Hukuk yoksa yaşamak ta yoktur. O yüzden adalet dağıtmalı hukuk sistemi. Adaletsizlik değil. Bizim adalet saraylarına değil, adalete ihtiyacımız var. Daha adil uygulanabilir bir hukuk sistemi mümkün.

Yazımı bilinen bir örnekle bitirmek istiyorum:

İngiltere’de bir yargıç;

hypde parkta yalnız dolaşan bir kadını bir İngiliz erkeği korkutarak tacizde bulunur. Kadın, kişiden şikayetçi olur. İngiliz yargıç tacizi gerçekleştiren kişiye 7 yıl hapis cezası verir. Bu cezayı çok fazla bulanlar olur. Yargıç cezanın neden 7 olduğunu söyle ifade eder: “Bunun bir yılı kadına tacizde bulunduğun için. 6 yılı da İngiliz kadınlarının korkusuzca parkta dolaşmalarına engel olduğun için verilmiştir.” İşin özü şudur ki “Cezalar caydırıcı, ıslah edici ve suçtan zarar görenlerin incinen duygularını tatmin edici, tekrar edilmesini engelleyici olmalıdır.”

Darısı biz Türk kadınlarına sahip çıkması gereken hakim ve savcılarımıza…