Sabah çok güzel dualarla kapımı açıp günü karşılıyorum. Kapının önünde, duvarda mama için bekleşen kedilerimi besliyorum. Beyaz, Küllü, Koca Kafa, Kara, Siyah Beyaz derken gün geçtikçe sayıları artan güzelliklere merhaba demek, benim yataktan çıkmak için öncelikli sebeplerimden biri. Ardından kısa bir yürüyüş yapıyorum. Yolda sayılarının gün geçtikçe arttığını gördüğüm sokak köpekleri, kedileri derken birkaç tanıdığa denk gelmek sabahımı taçlandırıyor.

Sabah kahvaltısının olmazsa olmazı siyah demli çay. İki üç fincan içilir kana kana. Çünkü yaşımla birlikte yol arkadaşlığımızın hiç kesintiye uğramadığı, tam aksine gittikçe demlendiği bir yarenlik onunla aramızdaki. Kaba hatlarıyla bu yıllar içinde gelişen birkaç ayrıntıya değinmek isterim. Önceleri haldır haldır olan ilişkinin gün geçtikçe özel zamanların paylaşıldığı daha incelikli, hatta nitelikli bir birlikteliğe dönüştüğünü söyleyebilirim. Özen gösteriyorum onunla ilişkimize. Tek kalitede kullanırken onu benzer tatlarla harmanlamayı denedim önce. Sonra daha sakin ve kokulu tatlar elde etmek adına tarçın ve karanfil girdi hayatımıza. Derken arkadaşımdan duyduğum, çay demleme birincisi zatın önerdiği demliğe önce suyu koymak bilgisi geldi çayı yakmamak adına. Sonra onbeş dakika demlendikten sonra demliği çıkarma bilgisine ulaştım. Bu süre zarfında kısık ateşte demlendirmek içtiğim sürece, sıcak buluşmadaki başlıca ayrıntılar diyebilirim. Bir de limonlu içiyorum çayı, yine bir arkadaşımdan duyduğum gibi. Üstelik tam da onun gibi her fincanda limonunu tazeleyerek. Biz çok kalabalık içiyoruz o sabah çaylarını sohbet ede ede.

Günü uzun uzadıya anlatmaktan vazgeçtim. Biraz da bu eksen üzerinden düşüncelerimdeki farklılıklara değinmek isterim. Yine yaşım gereği sağlığıma yönelik bazı araştırmalar içindeyim. Yolum bir kadın işletmeciyle kesişti dün. Laf lafı açtı. Tabii ortalıkta dolaşan bir kedi ve köpek olunca benim merakım daha da arttı. Meğerse o ikisi buz dağının görünen kısmıymış. Gerisini ve sohbeti de anlatmayacağım. Ayrılırken kadının kurduğu bir cümle size bir fikir verebilir belki.”Ben aciz durumdaki her canlıya sahip çıkarım.” dedi. Olabilir.

Oradan ayrıldıktan sonra annemle sabah yaşadığımız olay geldi aklıma. Koca Kafa’yı kovuyordu annem. “Yapma anne, o daha yavru sayılır.” Dedim. “ Yavru da olsa bak nasıl sağlıklı.”dedi. Anladım ki korunmak için aciz olmak gerekiyor.

Ben de dâhil neden hep acizlere yardım eli uzatılır? Acizlik nedir ki? Karnın tok sırtın pekse, aciz değil misindir? Ben sadece kendi içimde ne acizliklere tanık oldum, oluyorum da her geçen gün. Bu yüzden artık benim için ölçüt, alanda olmak öncelikli olarak. Alanımda bulunan ve benden yardım isteyenlere kulak kabartmak, elinden geliyorsa yapmak, yoksa geri çekilmek; benim yardıma ihtiyacım olduğunda zor da olsa, sonuca odaklanmadan, reddedilme riskini de göze alarak yardım istemek. Yolculuğumda bu dileğimin kâğıt üzerindeki kadar kolaylaşması umuduyla. Sevgiler...