İnsanlarla konuşuyoruz, herkes bir şekilde bir şeylerden rahatsız ve huzursuz.

Kimse elinde avucundakilerle, sahip olduklarıyla yetinmiyor ve zevk de almıyor.

Sürekli sorgulayıcı oluyor, içinden çıkılmaz hallere düşünce de mutsuz oluyor ve hata üstüne hatalar yapmaya devam ediyor.

Korku, endişeyle hayata olumsuz bakıyor ve kendine kötü davranıyor, sürekli bir çatışma halinde kendi içselliğiyle savaşıp duruyor.

Kendine hâkim olmadığı sürece, her seferinde de mağlup oluyor.

Gelecekte olacakları şekillendirmek yerine, daima geçmişe takılıp kalıyor, suçlayacak birilerini arayarak âdeta bilinmezlikler içerisinde, bir o yana, bir bu yana yalpalayarak, hayatını idame ettirme gayreti içerisine giriyor.

Her defasında kurtulmak için çırpınıp çabaladıkça daha da dibe batıyor.

Kabullenmenin, inancın, şükrün ve yetinmenin eksikliğiyle, illaki mutsuz, huzursuz olmak kaçınılmaz oluyor.

***

Bugün acımadığın kişiler karşısında, yarın acınacak bir hale gelebilirsin.

Ona göre adımlar at, ona göre davranışlar sergile, ona göre sözler sarf et.

***

Herkes akıbetini kendi hazırlar.

Nasıl mı?

Tabi ki dili yüzünden!

Dil, iyilik yapar, isterse fitne de çıkarır.

Dil, insanı haklı da çıkarır, isterse nice yıkımlar da gerçekleştirir.

Dil, sevaba da götürür, isterse günaha da batırır.

Dil, her şeye yapmaya müsait bir organdır.

Herkes o dilinden çok şeyler çekmiştir.

Kontrolsüz konuşmak, sonuçları hesap etmeden konuşmak, sayısız musibeti de beraberinde getirebilir.

Dil için söylenen sayısız söylem vardır.

O yüzden dilden çıkanlar, akıbetinin sorumlusudur.

***

Bugün bir haller oldu, bilir misin neden,

İnan yanına kalmaz, bulur elbet eden,

Huzur mu gördü sanki yaşayan o deden,

Gerisini sen düşün, ona göre yaşa!

***

Senin o karnından konuşmaların yok mu, inan ki bir gün başını yiyecek.

Hadi bakalım!

Kerim BAYDAK

[email protected]