Bedava alınan veya verilen hiç bir şey değerli olmuyor ve değeri de bilinmiyor.

Her ne olursa olsun, bedavaya geldiğinde, har vurup, harman savruluyor ve çarçur ediliyor.

Oysa, parayla alınan bir şeyin yitirilmemesine daha çok dikkat ediliyor.

İnsanları bedavaya alıştırdığımız zaman, hantallığa ve kolaycılığa alıştırmış oluyoruz.

Dilencilere ve eli ayağı tutan, çalışabilecek durumda olan kişilere verdiğimiz ve yaptığımız aynî ve nakdî yardımlar, onların çalışma azimlerini kırmış, tembelliğe ve bedavacılığa alıştırmış oluyoruz.

Bedavaya alışan bir kişinin gücü, emeği ve zamanı boşa gitmiş olmaktadır.

Bedavaya alışan, bulan ve harcayan birisi, israf etmekte, müflis olmakta ve sağa sola dağıtmakta, çalışma ve iş yapabilme mücadelesini yitirmektedir. Tabiri caizse, asalak olarak, emek, hak, hukuk, eşitlik, adalet, kazanma ve paylaşım, mekanizmasının ne olduğunu bilmemektedir.

Eğer bir insanın sorgulayıcı ve eleştirici olmasını istemiyorsanız, ona sürekli bedavaya bir şey verin. Yiyecek, içecek, giyecek, uğraşacak her ne olursa olsun, hiç fark etmez…

Hayatımız boyunca, çevremizde bedavaya alışan insanlara baktığımızda; üretim kabiliyetlerini kaybettiğine, mücadele azim ve gayretlerini yitirdiğine, beyinlerini hiçbir zaman kullanmadıklarına şahit olabilirsiniz.

Çinlilerin meşhur bir atasözü vardır.

“Bana balık vermeyin, balık tutmasını öğretiniz.”

Aynen bir insanın beyninim kullanmasını, çalışmasını ve güç, emek harcamasını, üretmesini ve kabiliyetlerinin ortaya çıkmasını, sorgulayıcı olmasını istiyorsanız, bedavaya hiçbir şey vermeyiniz. Bu kadın, erkek, çocuk, dilenci… her kim olursa olsun!

Dilencilere para vermemek gerek. Dinen de doğru değil. Hemen işin kolayına kaçıyorlar. Tanıdığım biri vardı, ufak bir felç geçirmişti, ancak kurulu bir düzende, ekmek parasını çıkarıyordu. Bir gün baktım dileniyor, işi bırakmış, resmen milletten para istiyor. Halen dilenmeye devam ediyor, nasıl olsa temiz ve kolay para geliyor ya!

Ne, nedir, nasıl, neyle, yapılır, değer nasıl bilinir öğrenmeli ki alın terinin ve emeğin kıymetini bilsin.

Bunu bizzat kitaplarımın dağıtılmasında yaşadım. Bedava verilen kitabın, hiç bir Kıymet-i Harbiye’si olmamaktadır.

Bedava alınan kitap, okunmadığı gibi, değer de verilmemekte, muhafazasına itina gösterilmemektedir. Bedavadır diyerek, oraya-buraya, sağa-sola atılabilmektedir.

Böylesi bir durumda verilen kitap da değersizleşmektedir.

Bu konuda söylenmiş çok sözler vardır.

“Bedava (ucuz) malın yahnisi olmaz” (Ben hiç yapmadım.)

“Bedava mal (içecek), sirkeden tatlıdır” ( Ne kadar tatlıysa bilemiyorum.)

“Bedavaya ancak güneş (ay, yıldız, yağmur…) doğar.” (Tabi hava, hayal etmek ve düşünmek de bedava oluyor)

“Bedava geldiğin dünyada, trilyonluk hayal kurmanın sana hiç hiçbir faydası yoktur” (işte bu çok doğru, herkes dünyanın sonuna kadar yaşayacak gibi mal yığıyor, da nereye kadar, bırakıp gitmiyor mu? Malum, hem yiyorlar, bir de üstüne sövüyorlar )

Anlayacağınız bedava verilen hiçbir şey değerli olmamakta ve görülmemektedir.

Kerim BAYDAK

[email protected]